Her sanatçı “deneyimler kumkumasıdır.” Duygularını, düşüncelerini, deneyimlerini beyin mutfağında pişirir, estetik endişe ve kaygılarla yaratılan sanat ürünlerinden herhangi birine dönüştürür. Ya söz olur, ya renk, ses, çizgi ya yontu olur. Okuyucu, dinleyici, seyirci ve alıcı, tutkunu olur sanatın, sanatçıların. Sonra dalga dalga yayılır deneyimler, düşünceler, duygular, dalga dalga yayılır, insanlığa kültür olur.

Her okuyucu “bu kitap bana ne katar, ne kazandırır, bu kitabı niçin okumalıyım” sorularının yanıtlarını mutlaka bularak okumalıdır. Okumak anlamaktır, değişmektir, zenginleşmektir. Kimileri de değişmekten korkar okumaz, felaket tellallığı yapar, anlamaz.

İnsan gökyüzüdür kimi zaman / kimi zaman da deniz, okyanustur… Dolar dolar da boşalamaz. Bir yel gelir, bir esinti, yalar yüzünü geçer. Bir koku duyar, bir renk görür anlamlandıramadığı, tanımlayamadığı. Sanatçı duyar, boyutları zorlar, anlatır; yeni anlamlarla zenginleştirir; duygunun, düşüncenin sınırlarını zorlar. Oysa tüm sorular insanın kendindedir. Ne olup bittiğini anlamaya çalışır, anlam vermeye, tanımlamaya… Arar, sorularının peşinden koşar, yanıtlarını bulmak için çırpınır. Maviliği, denizi, okyanusu geçer, çağıldar, esintiler gibi fısıldar… Anladıklarını ve yakaladığı anlamları anlatmaya çalışır. Bir sözde, bir seste, bir renkte, bir çizgide bulur kendini kimi zaman. Sarhoş olur günbatımlarında. Pembemsi tül bulutlarla uzanır mavinin sonsuzluğuna, sevgi denizinde yaşar, sevgisini sarar sonsuz maviliklerde pembe bulutlara, acılarını, sevinçlerini, sevgilerini örter.

Kimi toplumlar zordur kişisel özgürlükleri kısıtladığı için. Gelişmiş olsalar, az gelişmiş ya da gelişmemiş olsalar da: Gelenekleri, görenekleri, dinsel yasakları, örülen duvarları, ayıpları, günahları, saplantıları… Yaşamı çekilmez kılar insanlara; herhangi bir öğretiye bağlı yaşayışları, töreleri, törenleri, kabuklaştırır, anlamından soyutlar… Oysa aslolan yaşamaktır: Kişinin iç dünyasının örgülediği ve dış dünyaya sığdıramadığı, çevresiyle, içinde yaşadığı toplumla sınırladığı, duvarlarını aşamadığı, çoğu zaman da anlamlandırıp tanımlayamadığı, neyi isteyip neyi istemediği deneyimlenmeden bilinmeyen görüş ve düşünceleriyle yaşadığı bireysel-toplumsal çelişkileri, yok saymakla ortadan kaldıramadığı bir süreç… Kimi zaman da bir volkandır patlamaya hazır; tüm duvarları yıkan, tüm engelleri aşan, yerine göre de kan kusan; deli, serseri ya da kaçınılmaz bir varoluşçu…

Kim memnundur ki yaşamından, kim mutludur? Yaşamak mutlu olmak kavgasıdır, mutluluk sanatıdır; mutluluğu arayıştır, mutluluk özlemidir.

Her kitap “bir varoluş” destanıdır. Ölümle yaşamanın edebiyatla, filozofiyle, renklerin ve çizgilerin dünyasında gerçeklerle yoğrulan bir arayışın, anlamlandırışın öyküsü... Gökle yer arasında, sıradan ve sıradışının yaşanan öyküsü. Öyleyse nedir yaşamın anlamı? Umutlar, beklentiler, idealler, hırslar, arzular… Onların peşinden koşarken insanın duyduğu yorgunluklar, öfkeler, sevdalar, aşklar. Zaten hayat bunların merkezinde ve çevresindeki kavgalar değil midir?

Kitap, gündelik sıkıntıları, günü zehir eden beyaz karıncaları unutturur, duyguyla, düşünceyle, deneyimle zenginleştirir insanı. Kitap gündelik yorgunluklarda dinlenmek için okunmalı... / Ve kitap sevgilidir, dokunmadan, koklamadan, sayfaların üzerinde parmakları gezdirmeden; anlamadığın sözcükleri, paragrafları tekrar tekrar okumadan, beğendiğin sözleri defterine not almadan, sözlükleri karıştırmadan, fiziksel olarak kitabı hissetmeden, üzerinde düşünmeden “kitap okudum” olmaz. Elbette bunlar benim kitaba bakışım, kitapla benim aramdaki bağ. Dijital kitap, sesli kitap bana göre değil; / eski alışkanlıklardır beni böyle konuşturan. Zamanı çok sınırlı yaşayanlar için dijital olsun, sesli kitap olsun bulunmaz bir nimettir.

Sevgiyle, esenlikle kalınız…