İnsanlık bir yığın ihtilaller, darbeler, bir sürü küçüklü büyüklü savaşlar yaşadı. Binlerle, yüz binlerle, milyonlarla ifade edilen insan kaybına uğradı. Tarih içinde nüfusun yarıya yakınını alıp götüren vebalar, koleralar, çiçekler, veremler, gıripler gibi salgınlar yaşadı. Korkunç depremlerle sarsıldı dünya. Unutulmaz, dinler, peygamberler geldi geçti. Tümü de derin izler bıraktı, kimileri de hala yaşatılmaya çalışılıyor.
Bir Fıransız İhtilali oldu 1789’da. Getirdikleri var, götürdükleri var. Ve hala dünya ulusları, ülkelerinde “yurttaş haklarını, adaleti, hukuku, eşitliği, özgürlüğü ve kardeşliği” yaşayamıyorlar, hala “insan haklarının temeli olan yurttaşlık haklarını” getiremediler. Dünyada en kutsal değer olan “emek ve ekmeği” koruyup kollayamıyorlar. O emek ve ekmek ki, başta ahlak ve namus olmak üzere toplumsal değerlerin anasıdır. Onlar olmadan doğru, dürüst, namuslu, adaletli ve ahlaklı yaşamak mümkün değildir. Sosyal ve ekonomik hastalıkların kaynağı “emek ve ekmeğin hak ettiği değeri görmemesidir.”
Fıransız İhtilali neden büyüktür? İnsanlık tarihini alışkanlıklarından kurtarıp yeni, değişik ve insan onuruna yakışır bir anlayışı, yaşayışı ve yönetimi getirdiği için büyüktür. O zamana kadar sürüp gelen kırallığı, feodaliteyi, aristokrasiyi, büyük toprak sahipleriyle soyluları güçsüz kıldığı, hurafeyi, karanlığı yok ettiği için büyüktür. Ortaçağı, akla, bilgiye, düşünceye yapılan en büyük işkenceyi ortadan kaldırdığı, insanların inanç ve düşüncelerinden ötürü öldürülemez, tutuklanıp zindanlarda çürütülemez olduğu ilkesini getirdiği, Bastil’i yıkarak tüm mahkumları serbest bıraktığı için büyüktür. Kilisenin ıslak ve korku dolu ölüm dehlizlerini, hücrelerini yıkarak bilim insanlarını ve kadınları yakmalarını, zincire vurup zindanlarda çürütmelerini tarihe gömdüğü, din-inanç ve mezhep farklılıklarından doğacak ayrılıkları ve din savaşlarını laiklikle ortadan kaldırdığı için büyüktür. Kilisenin inanç ve düşüncelerini hükümsüz kıldığı, insanlara hakları ve özgürlükleri olduğunu bildirdiği ve kendi kaderini kendi tayin eden insanca yaşama anlayışını getirdiği için büyüktür.
Fıransız burjuvazisi, üretim araçlarını, fabrikaları, tezgahları, atölyeleri, tersaneleri elinde bulundurduğu, ekonomiyi, iş ve çalışma düzenini, ana parayı çekip çevirdiği, ulusal kültürü, sanatı, düşünceyi, felsefeyi destekleyip beslediği, ressamların, müzisyenlerin, heykeltıraşların yapıtlarını satın alarak ortak duyuş, düşünüş ve tepkilerin olgunlaşmasını sağladığı, gazete, dergi ve kitabın yaygın bir biçimde okunarak aydın-halk ortak aydınlanmasını gerçekleştirdiği için, toplumsal ve ekonomik sorunların çözümünde de sözün kendilerine ait olması inancıyla ve büyük bir halk desteğiyle ihtilali gerçekleştirdiği; monarşiyi yıkarak cumhuriyeti kurduğu için yönetimi eline aldı.
Aydınlanmacı düşünürler, özgürlüğün tüm alanlara yaygınlaştırılması düşüncesini savunuyorlardı. Röne Dekart 17. Yüzyıldan aklın ve eleştirel düşüncenin altını çiziyordu. Monteskiyö “yasama erkinin halkı temsil eden vekiller aracılığı ile kullanılması gerektiğini, kuvvetler ayrılığı ilkesinin hayata geçirilmesini” istiyordu. Volter’e göre kıral, “filozoflardan oluşan danışma kuruluna uyarak toplumu aydınlatmayı hedeflemeli, İngiliz modelini benimseyerek bir parlamenter sistemin kapılarını açmalıydı.” Russo, insanların “doğuştan eşit olduğuna” inanmaktaydı. Halk egemenliğinin siyasal rejime hakim olmasını vurgulamaktaydı. Didero ve Dalembert, “yasa önünde eşitlik, düşünce ve ifade özgürlüğü” gibi istekleri dillendirmekteydi.
Aydınlanma filozoflarının söyledikleri, İngiliz Halklar Bildirgesi ve Con Lok’un düşünceleri, Amerika Bağımsızlık Bildirgesinde yerini bulan demokratik ilkeler ve ekonomik görüşler burjuvaları ve Fıransız halkını etkileyerek ihtilale ortam hazırlamıştır.
Fıransız parlamentosu soylular, din adamları ve halktan seçilenlerden oluşuyordu, bu da mecliste çok büyük sorunların doğmasına neden oluyordu. Sınıfsal çelişkiler, hukuksuzluk ve adaletsizlikler hakların gasp edilmesine neden oluyordu.
Savurgan ve ağır vergiler alan, aydınların ve halkın çığlıklarını duymayan, bu çığlıkları Versay Sarayının duvarlarından içeri sokmayan ve kulaklarını halkın sesine tıkayan Lui ve karısı Mari Antuanet, monarşileriyle canlarını Fıransız ihtilalinin simgesi olan giyotine verdiler. Ağzını açanları, eleştiren aydınları Bastil’e dolduruyordu. Kıralın yanında yer alan kimi aristokrat ve büyük toprak sahipleri yurt dışına kaçarak canlarını kurtarabildiler. İlkelerin yerleşmesi, parlamentarizmin kurulması on altı yıl gibi bir sürecin yaşanmasını gerektirdi. Salt Fıransız toplumunu değil, tüm dünya uluslarını etkiledi. Milliyetçiliği ve yurttaşlık haklarını getirmiş olması, ulusların kendi kararlarını almalarına, bağımsızlık savaşlarının yapılmasına ve imparatorlukların çökmesine neden oldu. Her imparatorluktan sayısız bağımsız, özgür devlet doğdu. 1790’da III. Selim’in yayımladığı fermanda “ihtilalin getirdiği düşünceler şeytanın fısıltılarıdır. Sınırlardan içeriye sokmayın” emrini taşıyordu. Ancak Osmanlı, Birinci Dünya Savaşı sonuna kadar dayanabildi.
Bugün dünya uluslarının Fıransız İhtilalinden çıkaracağı çok değerli dersleri var ise, bu, getirdiği düşünce ve ilkelerin evrenselliğindendir, büyüklüğündendir. Halk kendine güvendi, burjuva ve aydınlarla birlikte hareket etti, çıkarları için gözü karalık yaptı, monarşiye ve aristokrasiye son verdi, cumhuriyetle iktidar oldu. Fıransız İhtilali, aydınları, düşünürleri, sanatçıları, burjuvası ve halkıyla tüm insanlığa sunulan bir armağandır.
Sevgiyle, esenlikle kalınız…