Pek çok anne, küçük çocuklarına ne isterlerse yapabilme ve ağlayarak isteklerini elde edebilme şansı tanır; böylece çocukların iktidar rüyaları anne kucağında başlar. Çocukların her isteklerinin anında yerine getirilmesi; sonuç olarak çaresiz aileler buna karşılık muktedir çocuklar yaratır.
Ailelerin, özellikle annelerin bu sözde fedakar tutumları, ergenlik dönemine kadar güle oynaya, görmeye duymaya, hatta demokratik tutum izliyorum zannıyla hafiften övünme tutumlarıyla sürer gider. Böylece çocuktaki hükmetme ve kendini merkezde görme duyguları giderek güçlenir.
Ergenlik dönemi gelip çattığında, aileler ilk ciddi travmayı yaşayacaklardır muhtemelen. Kontrol sorunu, isyan çıkışları, aykırı davranışlar, başına buyruk hayat tarzı, hertürlü zararlıya karşı duyulan ilgi, dünyayı kendisinin uydusu sanma tutumu, “ çocuk iktidarının “ ergen boyutunu oluşturacaktır. Artık iş işten geçmek üzeredir.
Şimdi ergen dönemi zorlukları başlamıştır ve ne yazık ki aile yapımız, bu zorluğun üstesinden gelecek donanıma henüz sahip değildir.
Bazı ailer, bu dönemi de büyütülecek birşey yok aslında tutumuyla geçiştirirken, bazı ailelerse ergen isteklerini eksiksiz yerine getirme yarışı içerisinde olacaklardır. Bu hatalı tutumlar çocuğun iktidarının güçlenerek sürmesine yol açacaktır. Böylece ergen, sınırsız isteklerinin yerine getirilmesi beklentisini gençlik yıllarına taşıyacaktır.
Artık ağlayarak sızlayarak isteklerini elde etme dönemi sona ermek üzeredir. Bu gerçek, iktidarını ölümsüz gören çocuğun ilk gençlik travması olacaktır. Ve genç yalpalamaya başlayacak, karşılaştığı sorunları tek başına aşamama hastalığına yakalanacaktır. Bu kaçınılmaz bir sonuçtur.
Oysa aileler; izledikleri bu fedakar tutumun, çocuklarında özgüven yaratacağını ve sağlam bir kişilik oluşuracağını umuyorlardı. Yanıldıklarını anladıklarında çoktan işişten geçmiştir aslında. Ne oluyordu dünyalarını bağladığı bu gençlere? Yediklerini önlerine yemediklerini arkalarına koymamışlarmıydı? Odalarını ve ceplerini en yeni teknolojiyle donatmamışlarmıydı?
Şimdi; çaresizlik, güçsüzlük, bıkkınlık ve mutsuzluk iktidar olmuştu gençlerinde. Ne yapabilirdi aileler? Yine görmezden gelip, süreci akışına bırakmak, ama diğer taraftan sızlanmaktan vaz geçmemek yöntemlerden biri. Ve neyazık ki bu en çok başvurulanı. Bir diğeri gencin çocukluktan beri alışa geldiği iktidarını sürdürebilmesi için, dünyayı karşılarına alma bahasına fedakarlığa devam tutumudur. Tabiiki bu iki tutumda ölümcül sonuçlar doğuracaktır.
Doğru olan; vakit geçmeden uzmanından destek alıp akılcı ve bilimsel bir tutum izleme yoluna girmektir.
Ey aneler ve babalar;
Bırakınız çocuğunuz ağlasın, düşsün kalksın, zaman zaman açkalsın açıkta kalsın, burnu aksın, dizleri yaralansın, harçlıksız kalsın, komşudan azar işitsin.
Bırakınız ödevini kendisi yapsın ya da yapamasın, masasında uyuya kalsın, üstünü kendisi giyinsin, oyuncaklarını kendisi toplasın, acıksın ve kendisi yemek istesin.
Bırakın okula kendisi gitsin, mümkünse servise falan binmesin, bakkala gitsin alış veriş yapsın, güvenliyse arkadaşlarıyla sokaklarda oynasın.
Bırakın telefonu olmasın, illa olması gerekiyorsa akıllısı olmasın, çeşit çeşit elbiseleri olmasın ama kendine ait bir kütüphanesi olsun.
Bırakın egolarınızı, çocuğunuzun geleceği sizin elinizde olmalı ,sizin elinizdeyse akıl bilim ve değerlerimiz olmalı.
Buradan karakterli ve özgüvenli bir genç, mutlu bir aile ve güçlü bir Türkiye doğar.