Ülkemiz spor çevreleri nicedir bir büyük yanlışta -bilerek/bilmeyerek- ısrar ediyor. Temelinde Atatürk'ün; "Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını severim" öğretisi olması gereken spor dünyamızda yaşanan olaylara hep birlikte tanık oluyoruz.
Üzücü... Düşündürücü... ve ayıp noktasından öte kahredici olaylar...
Yaşaya-yaşaya geldiğimiz noktaya bakar mısınız?
Terörle ülkeyi sindirip/yıldırıp bölmek isteyen dış güçler yetmiyor, bir de bu olumsuz alana sportif faaliyetleri de çekmek isteyen kimileri var maalesef.
Buna alet olanlar da...
Kime hizmet bu?..
Kime, kimlere alet olunuyor?
Bu gaflet haykırışları niçin?
Sportif faaliyetlerin özünde yatan centilmenlik olgusunu kaldırıp atıp, ardından öfke ile sadece spor kamuoyunda değil; tüm ülkede çalkantılara yol açan çirkin söylemler, davranışlar sergilemek mi oluyor spor ikliminde yaşamak?
Sporcu, spor alanlarında "zeki, çevik ve ahlaklı olma" ilkesini unutursa toplumsal anlamda varılan sonucun ahlaksızlık, huzursuzluk, kimi zaman da kaos ve adli olaylar olduğunu gördük/öğrendik son zamanlarda...
Peki, nereye kadar ya da daha ne kadar bu olumsuzluklar yaşanacak?
Bu noktada "Balık baştan kokar" ya da "İmam ........ cemaat altına eder" öğretilerini unutmayalım.
Ve ilk tespitimizi yapalım: SPOR KULÜPLERİNE SİYASET GİRMEMELİ.
Maziye bakınız, 50-60 yıl öncenin kulüp yönetimlerinin analizini yapınız, göreceksiniz ki; siyasetçiler bu nezih alana çok ender, o da zorunlu bir durumda ziyaret yaparlardı. Onu da siyasal bir gösteri olarak düşünmez, sessizce uğrar geçerlerdi.
Şimdi öyle mi?
Siyaset, kimi spor kulüplerini 'parti ocağı' durumuna getirmiş durumda...
İkinci bir husus: SPOR KULÜPLERİ İYİ YÖNETİLMİYOR.
Siyaset dünyamızdaki olumsuzlukları görüyor, yaşıyor, üzülüyoruz. Spor dünyasına siyaset de bulaşınca oluşan manzara ortada...
Siyasetin girdiği her spor kurumunda nasıl bir erozyonun/çöküşün yaşandığını görmeyen var mı? Başkanlığı kapma, yönetimi alma durumlarında siyaseten koltuklanarak mevki kapanların buralardan kavgasız/gürültüsüz ayrıldığı oluyor mu?
Böyle bir durumu yaşamak istemeyen, 'kaybedersem giderim' korkusuna kapılan yöneticinin sportif anlamda hep kendini ön planda tuttuğu için; ne sporcuya, ne kulübe ne ne spor kamuoyuna/dünyasına pozitif bir mesaj verebileceğini ummak saflık değil de ne?
Zaten sporcunun ahlak yoksunu olanı da; böyle bir ortamda başkanın "gözüne girme" hezeyanıyla ortaya çıkınca al sana spor gibi nezih bir alanda kaos, kavga, gürültü, şike çirkinlikleri...
Tüm bunlara neden; spor kulübünü "atlama taşı" görüp, bu anlayışla yönetmek... Koltuğu kaptırmak korkusu...
Nerede spor; orada siyaset konuşulmamalı...
Nerede siyaset; orada spor konuşulduğunda spor yöneticisi, sporcu kalkıp gitmeli.
Spor alanlarında; "Dayısı olanların iklimi yaşanmaz..." Aksi durumda, işte bugünkü natürmort bir spor manzarası ortaya çıkar.
Üçüncü husus: SPOR KULÜPLERİNİN EĞİTİM PROGRAMI YOK.
Bunu daha sonra yazacağım.
***
Trabzon-Rize kamuoyu spor sağduyusu şu günlerde suskun olmamalı...
Şunu belirtmek durumundayız, Atatürk; "Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını severim" derken, bu öğretisinin içinde başta yöneticilerin de bulunduğunu unutmayalım.