Tokyo Olimpiyatları’nda, altın ve gümüş madalya alan sporcularımızın başarılarını konu alan “Tarih böyle yazılır” başlıklı yazımızı daha önce okuyucularımız ile paylaşmıştık. Hatırlanacağı üzere, o yazımızda, sporcularımızın başarılarının gençlerimiz için artık birer “rol model” olması gerektiğini belirterek; özellikle kız çocuklarımızın, boksta altın ve gümüş madalya alan Busenaz Sürmeneli ve Busenaz Çakıroğlu’nu örnek almalarını istemiştik.
Karanlık mahfillerin televizyonlarda gösterime sundukları aldatıcı ve yıpratıcı suni başarı ve ünlü olma hayalleri yerine, çalışarak, ter akıtarak, hedef koyarak ve daha da önemlisi “damarlarındaki asil kandan” güç ve kuvvet alarak evlatlarımızın hayatlarını başarıya taşıyabileceklerini söyleyip, milli gurur ve şuurun ancak bu tür başarılar ile gelişip güçlenebileceğini ifade etmiştik. Avrupa’nın köhnemiş zihniyetinin, ekonomik varlıklarla cilalanıp, ihtiyaçlarına mahkûm edilen milletlere “rol model” olarak pazarlandığını, oysaki insanın mutluluğunu hedef almayan, ferdiyetçi ve tüketim alışkanlıklarına dayanan, devletçe sömürülen milletlerin gözyaşlarından çalınan servetlerinin topluma paylaştırılmasından ibaret olan Avrupa medeniyetinin artık bir anlamı kalmadığını, kendi değerlerimize, tarihimize, kültürümüze, inancımıza dönmenin tam zamanı olduğunu belirtmiştik.
Keyifle okunacağını düşündüğümüz makalemizi okuyan bir okurumuz beni aradı. Doğrusunu söylemek gerekirse ben, okurumuzun aramasından, yazımız için bir teşekkür ifadesinde bulunacağını düşünmüştüm. Kısa bir selamlaşmadan sonra benim bu sporcuların başarılarından bahsetmemin doğru olmadığını, bunun mevcut iktidara yarayacağını, hâlbuki benim düşüncelerimi bildiğini belirterek, bu doğrultudaki düşüncelerini, biraz kızgın, biraz da kırgın olarak hiç ara vermeden bana anlattı!
Ben oldukça şaşırmıştım! Her ne kadar, meramımın her hangi bir siyasi gücü ya da düşünceyi övmek olmadığını, yazımdan böyle bir sonuç çıkarılmasının haksızlık olduğunu, siyasal açıdan da düşünürsek, Trabzon’da mevcut siyasal iktidarca mağdur edilenler sıralamasında hala ilk sırada olduğuma inandığımı, bunun bu dünyada ve öteki dünyada helalleşmesinin olacağını ve ben birçok yazımda bu haksızlığı ve yanlışlığı yapanlara, hakkımı asla helal etmeyeceğimi beyan eden bir insan olduğumu anlatmaya çalıştımsa da, okurumuzun ısrarlarından başarılı olmadığımı anlıyordum!
Bir eğitimci olarak, milli şuur ve heyecanı ile inançlı kişiliğinden şüphe etmediğim bu okurumuzun tepkisinin gerçek sebebinin, milli sporcularımızın başarılarının övülmesi olamayacağını, bunun başkaca önemli bir sebebinin olabileceğini düşündüm ve anladım ki; toplum inanılmaz derecede ayrıştırılmış ve ötekileştirilmiş! Farkında olarak ya da olmayarak insanlarımız o hale getirilmişler ki; uğruna canını vermeye her daim hazır oldukları milletinin bayrağını, uluslararası büyük bir spor organizasyonunda göndere çektirip, istiklal marşımızın söyletilmesini bile görmezden gelip, oluşan milli heyecanı, birilerinin hanesine yazılır diye tepkiyle karşılayıp, bu gelişmeyi takdir edenleri tenkit edebiliyor insanlarımız!
Bu toplumun cinnet halidir! İnsanlarımız elbet durup dururken bu hale gelmediler. Uygulanan toplumsal politikaların, yapılan yanlışların, korunan beceriksizliklerin, heba edilen milli servetlerin, söylenen yalanların, senin gibi düşünmüyorum diyenlerin sokak ortalarında düşüncesizce dövülmesi, toplumu ne hale getirdiğinin bu çok açık ve acıklı fotoğrafıdır. Ayrıca, çok güçlülerin ve çok zenginlerin çokça yalan söyleme alışkanlıkları gelinen bu cinnet halinin en büyük sebebi olarak sorgulanmalıdır!
Bir kibrit çaksan tutuşacak kıvama getirilen bu toplumsal kırılmalar, ülke ve milletimiz üzerinde tarihi emelleri olan düşman devletlerin alçak planlarının, ne yazık ki, en büyük silahı olma tehlikesini de taşımaktadır. Bunu çok iyi bilen bir tarihçi ve eğitimci olarak, şahsıma yapılan haksızlıkları hiçbir zaman milli çıkarlarımızdan daha önemli göremedim. Yanlış yapan kim olursa olsun eleştirir, doğru yapan ve söyleyeni de, yine kim olursa olsun takdir ederiz.
Bu düşüncelerimizin değiştiği anlamına gelmez, aksine düşüncelerimizin zaman içerisinde pekiştiği gerçeğini ortaya çıkarır.
Toplum mühendisliği yapıp, insanları istediği gibi yönlendirebileceklerini zanneden çokbilmişlerimiz; ister muhalefette olsunlar isterse iktidarda, bilmelidirler ki; erken ya da zamanında yapılacak seçimlerde, halkın demokratik tercihleri, Kastamonu Bozkurt’ta ki; baraj kapaklarının fazla su basıncına dayanamayıp patlayarak önüne ne gelirse silip süpürdüğü gibi, yapılan doğru, makul ve haklı eleştirileri dikkate almayarak, her zaman muktedir kalacaklarını zannedenleri de siler, süpürür, götürür unutulmasın!
Bu hale nasıl getirildik, kırk yıllık bir eğitimci olarak, bunu anlatmam mümkün değil dostlar!