BASTON

“Yedi kapı da yüzüme kapandı. Oysa her bir kapının oluşumunda alın terim vardı. Bin bir emekle büyütmüş, yememiş yedirmiş, giymemiş giydirmiştim. Ama şimdi huzur evindeyim.”

Söze böyle başlamıştı yaşlı çınar.

Adını öğrenemedim; kendini, “Yedi çocuk babası bir adam” olarak tanıttı.

Devamla, “Ama şimdi sadece bir çocuğum var.” cümlesi döküldü ağzından.

Merakla, o çocuğunun nerede yaşadığını sorduğumda:

“Benimle yaşıyor, beni taşıyor; o benim dayanağım, onsuz ayakta duramam” Diyerek bastonunu gösterdi.

***

İki eliyle bastonunu kavradı ve yorgun düşen bünyesine dayanak yaparak mırıldandı:

“Benim tek çocuğum, bastonum.”

Bir bastonun bu kadar derin anlamlar yüklenerek anlatılabileceğini hiç düşünmemiştim.

Her kelimesi hüzün ve acı dolu sözler ve onlara eşlik eden yaşlı gözler; başıma, sırtıma baston indiriyordu adeta.

Anladım ki; karşımdaki bu yorgun, yaşlı ve garip çınarın kader arkadaşı bastonuymuş.

Ve bastonu, elinde kalan tek servetiymiş.

***

Hep övündüğümüz “Türk aile yapısı” bastona mı düştü ne!

“Ana gibi yar, baba gibi diyar olmaz” söylemi; “Huzurevi gibi barınak, baston gibi dayanak olmaz” dramına mı dönüşüyor yoksa?

Hani nerede geleneksel kimliğimiz, nerede çok güçlü olduğunu iddia edilen dini duygularımız?

Ya vicdan, yoksa o da yerini kafiyelisine mi terk etti?

Aileler; çekirdek aile tercihlerini bireycilikle de süsleyerek toplumsal yapımızda derin yaralara yol açtılar. Böylece çınarlarımız, çekirdek aile yapısı tarafından çitlenmeye başlandı. Ailelere hâkim olan bu bireyci anlayış böyle sürüp giderse; 18 yaş sonrası çocuklar da kendi bireysel dünyalarına uğurlanacaklar. Sonra ebeveynler birbirlerini çitleyip dururlar artık.

***

Yaşadığımız bu çarpık dönüşüm, Huzurevleri başta olmak üzere, diğer sosyal devlet kurumlarına ilgiyi üst seviyelere çıkarttı. Oysa yakın zamana kadar; Batının bu alandaki sosyal devlet yaklaşımını, burun kıvırarak izliyorduk. Şimdilerde bastonların gölgesindeyiz artık.

Çınarların yerleri artık huzurevleri, elbette durumları iyiyse tabii, değilse sokaklar.

Ama her iki durumda da, olmazsa olmaz baston.

***

Bir başka çınarımız da “Oğul çok ama yerinde yok” dertlenmesini yaptığında elinde henüz bastonu yoktu. Sanırım bütün yaşlılar gibi bastona karşı bir direnç gösteriyordu.

Ama diğer yaşlılar gibi O da, bastonun kerametini kısa sürede görecek ve onu, yerinde olmayan oğullarının yerine koyacaktı.

***

Toplum olarak beyaz baston mu kullanıyoruz yoksa?

Kör ve sağır taraflarımız baskın karakterimiz mi oluyor ne?

Vakit geçmeden çınarlarımıza sarılmalıyız, yoksa onların ahı bütün toplumu bastona düşürecek.