Türkiye bu günleri de gördü. İstanbul’un bir semtinde, 1 Mart'ta gece saat 23.50 sıralarında, 17 ya yaşındaki ehliyetsiz bir sürücünün kullandığı araçla yol kenarında arıza nedeniyle bekleyen bir araca çarparak 1 kişinin ölümüne, 4 kişinin de yaralanmasına neden olduğu kaza meydana geldi. Her gün onlarcasına şahit olduğumuz ya da duyduğumuz bu kaza haberinin, üzücü olmasının dışında kazanın meydana geliş sebebi ile benzer kazalardan ayrı bir özelliği yoktu. Arıza yapan ve akan trafikte gerekli emniyet tedbirleri alınmadan yolun kenarına çekilen bir araca arkadan gelen başka bir aracın çarpması bu üzücü olayı meydana getirmiştir.
Buraya kadar tamam, kaza sonunda ölene rahmet dilenir, kazaya sebep olanlar ile ilgili gerekli kanuni iş ve işlemler yapılır. Kazazede aileler ile görüşmeler olur. Ehliyetsiz araç sürmenin dışında bir kastın olmadığı zaten ortadadır. Araya aracılar girer. 18 yaşından küçük olan kişinin cezayı ehliyeti yönünden durumu değerlendirilir ve çok mümkün bir ihtimal ile fazla uzun olmayan bir süre sonunda kazaya sebep olan kişi, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılır.
Ama böyle olmuyor. Ülkemizde belki de ilk defa bir kişi, annelik duygusallığına sığınarak, kaza yapan oğlunu kanuna teslim etmeyerek ve de acılı ailenin durumuna hiç aldırmadan kibirli bir şekilde oğlunu yanına alarak önce Mısır’a, oradan da Amerika’ya kaçırıyor. Psikologların açıklamalarına göre aslında bu anne çocuğuna, aşırı sahiplenme eylemiyle en büyük kötülüğü yapıyor. Bu milletin imkânlarından yararlanıp zengin olacaksın, üstelik bu topluma doğruyu ve güzeli göstermekle değerli bilinen bir yazar olacaksın, kendi çocuğunun ve aslında ona ehliyetsiz olmasına rağmen aracı vererek kaza yapmasına sebep olacaksın, ondan sonra da ölümlü kaza sonunda olay yerine geleceksin, iddialar doğruysa delil bırakmamak için telefonları toplayacaksın, ardından benim çocuğum hapishaneye layık değildir diyerek, onun elinden tutup yurt dışına kaçıracaksın! Akil tutulması bir olay!
Cumhuriyetin getirdiği bütün medeni imkânlardan yararlanarak, içinde yaşadıkları toplumun bütün imkânlarından nemalanıp, sırası onu bir hiç görmenin bundan daha ala bir örneği yaşanmamıştır herhalde. Ben bir anneyim diyerek, güya yaptığı hatayı masum gösteren bu zavallı kişi, bilmeli ve unutmamalıdır ki; yol kenarında bozulan aracını tamir etmeye çalışırken oğlunuzun çarparak ölümüne sebep olduğu 29 yaşındaki genç evladımızın da bir annesi vardır. Bu; ne utanmaz, arlanmaz, kibirli, milletine yukarıdan bakan aşağılık bir yaklaşımdır! Bu ne cehalet ve sefalettir!
Toplumsal çürümenin, kültürel yozlaşmanın, kendi değerlerine yabancı kalmanın toplumu sürüklediği felaket bu! TV’lerde ki, sözüm ona “kimin eli, kimin cebinde” aile programları, kadrolu TV yorumcularının papağan gibi ezberledikleri yalanları her akşam, bıkmadan ve usanmadan topluma gerçekmiş gibi anlatmaları, siyasi figürlerin dün başka, bu gün başka olan birbiri işe çelişen açıklamaları bu cinnet ortamını oluşturmuştur.
Daha fazlasını beklemeden bu gidişe devlet alacağı çok yönlü tedbirlerle mutlaka bir an önce el koymalıdır. Yoksa bu gidişle toplumsal kast sınıflarının oluşması kaçınılmazdır. Kim bilir; cumhuriyeti yıkmak isteyenlerin asıl amaçları da budur. Ama bilinmelidir ki; aydınlık varken karanlığı tercih edenleri tarih hiç bir zaman başarıya ulaştırmamıştır.