Başlığa bakınca Konunun son günlerde sıkça gündeme gelen termik santrallerle ilgili, ya da gündemden hiç düşmeyen Dil Ovası ve benzeri çileyi yaşayan yerlerle ilgili bir yazı olabileceğini düşünebilirsiniz. Öyle olmayacak zira, bu konular zaten çokça gündeme getiriliyor ve ne yazık ki beklenen etkiyi yapmıyor.
O halde zehir saçan bacalar, çevreyi katleden kimyasallar mı? Yoksa dünyamızı açık hava hapishanesine çevirip insanımızı da vakumlayan ölümsüz plastiklerin ölümcül zehirleri mi? Ya da zehir saçan egzozlar, kalitesiz kömürler... Yoksa her şeyin ama her şeyin ölçüsüzce, insafsızca rant yaratır umuduyla hoyratça kullanımının yarattığı zehir mi? Hayır bu yazı başka bir zehri konu alacak. Çok da fark etmediğimiz ve hep soluduğumuz ve son tahlilde kanıksadığımız kişisel zehrimiz.
***
İşin aslı şu, kapitalizm; duygularımıza, düşüncelerimize ve davranışlarımıza hükmeden küresel bir zehre dönüşmüş. Bize; daha fazlasını, daha iyisini, daha büyüğünü ve daha güzelini... Her ne olursa olsun daha fazlasını elde etme hırsını yüklemiş. Bitmek bilmeyen, hırs artık zehre dönüşmüştür. Solundukça etrafı zehirleyen bir hırs. Doyumsuzluk ve ölçüsüzlükle beslenen zehir...
Ve bizi kuşatan bu zehir; karakterimiz olmuş, insafımızı gömmüş. Sevgimizi karartmış, sabrımızı çürütmüş. Egomuzu tavan, hoşgörümüzü taban yapmış. Gözümüzü kara, kulağımızı sağır yapmış. Cüzdanımıza tutsak, vicdanımıza duyarsız yapmış. Haramı helal, zehri anzer yapmış.
***
Her şeyin ama her şeyin fazlasının zehre dönüşeceğini söyleyen bilgelere artık dünyamız kapalı. Ölçünün en kıymetli değer olduğunu söyleyenleri ise çoktan çağ dışı ilan ettik.
***
Gücün, paranın, mülkün... Her şeyin ama her şeyin daha fazlasına tutkuyla ulaşma arzusu, insani duygularımızı zehirledi. Birbirimizin sırtına basma yarışındayız artık. Bu yarış, doyumsuzluk zehrinin gömmek üzere olduğu çaresiz bir topluma döndürdü bizi.
***
Daha fazlasına tutsaklığı değil, var olana şükretmeyi, biriktirerek değil, paylaşarak doymayı, zehri değil sevgiyi solumayı hayal ediyorum.