Yıllar var ki doluya koyuyorduk, olmuyordu… Boşa koyuyorduk, tutmuyordu. Onca çabaya karşın Demokrasi bir türlü oturmuyordu.
Sağından bakıyor, solundan yokluyor bulamıyorduk derdini, sayrılığını! İlaç, doktor, MR, ultrason, ameliyat, operasyon her çareye başvuruyor, yine de müjdeli habere bir türlü ulaşamıyorduk…
Ama şükürler olsun sonunda teşhis konuldu. Demokrasinin tekerine çomak sokan bulundu;
Kılıçdaroğlu imiş.
Bugüne değin her herzeyi o işlemiş.
Özellikle de Adalet Yürüyüşünü başlatarak rengini belli etmiş!
Eyyy Kılıçdaroğlu, meğer sen neymişsin? Kimlerin ayıbını örtenmişsin?
Önüne gelen, kandırılıp ihanete uğramış he er kişi!.. hiddet ve şiddet ile ve “eyy Kılıçdaroğlu” nidaları arasında suçlarını bastırıp ”halkım ve Rabbim beni bağışlasın” yarışını pişkince sürdürme çabasında.
Hele bunların arasında, özellikle de “Pennsylvania müdavimleri” kırk yıllık bakire misali öylesine feryad-ı figan içindeler ki – toprağı bol olsun Madam Manukyan’ın kemikleri mezarında keyiften dört köşe olmuştur!
Neyse… Okyanus ötesinde ya da berisinde kimin kiminle fingirdeştiği artık sağır sultanın dahi bilgisinde olduktan sonra. İstenildiği kadar cadı avına çıkılıp suçlu devşirilmeye çalışılsın sonuç nafile bir çabadan öteye varmasa da.
Yine de Pennsylvania bıçkınları son bir çare, mahallenin namusunu kurtarma bahanesiyle ev basıp suçlu arayışını sürdürüyor.
Sorarsanız amaç, gerçek demokrasinin arayışıymış?
Eskilerin değişiyle, YOK DEVENİN BAŞI!;
“ Taa eskilerde, HİCAZ'A develerle gidildiği zamanlar, hac yolcuları çok zahmet çekerlermiş. Aylarca deve sırtında yol gider, ıssız bucaksız çöllerde, kızgın güneşin altında susuzluktan yanarlarmış. Alışık olunmayan, sıcak bir iklime girmek, eşkıyaların hücumuna uğrayıp öldürülmek, soyulmak gibi tehlikeli ve zor bir yolculuk yaparlarmış.
Böyle bir çölde haftalardan beri deve üstünde yorulan bir hacı namzedi, bir gece uyuklarken rüya görmeye başlamış. Rüyasında kendi evini ve karısı ile çocuklarını görmüş. Karısı yer döşeklerini sermiş, örtülerini ve yorganlarını düzeltiyormuş, karısına seslenmiş:
"Hanım döşekleri serdin mi?"
"Serdim, serdim, hepsi hazır seni bekliyor."
"Öyle ise hemen yatayım."
"Yat kocacığım, yat da dinlen" deyince, rüya-sındaki döşeğe yatmak için kendisini bırakan zavallı adam, devenin sırtından kumlara düşmüş. Can acısıyla uyanmış, feryad etmeye başlamış. Kervancılar gelmişler, yerden kaldırmışlar, deveyi çökertip, adamı bindirmişler. Fakat bu sefer de uyku sersemi olan adamcağız deveye ters binmiş. Kervancılar da uyku sersemi olduğundan işin farkına varmamışlar. Tekrar yola devam etmişler. Fakat sıcak beynine vuran ve henüz uykusu açılmayan hacı adayı:
"Aman kollarım, aman bacaklarım, aman başım, her tarafım kırıldı diye inlerken bir yandan da devenin başını aramış ama bulamamış." Bu sefer de: "Yok Yok Vallahi yok! Benim devenin başı yok"diye bağırıp yolculara seslenmiş. Tekrar yanına gelmişler, ne oluyorsun diye sormuşlar:
"Yahu size yok bu devenin başı diyorum, devenin başını nereye koydunuz?" diye şaşkın şaşkın sormuş Herkes de gülüşmüş”
Bu deyim, çok abartılı bir söz karşısında söylenir.
Bizim Pennsylvania müdavimlerinin trajikomik savunuları karşısında anımsayıverdim nedense?