Herkesin geçmişi bir boyutuyla onun yaşam öyküsüdür… Hem de başrolünü kendisinin oynadığı acı, tatlı yüzlerce anıyla sarmal, ucu açık bir öyküler yumağı!
Öyle ki; Tekrar başa sarıp, istenmeyen sahnelerini silmenin olanaklı olmadığı, istesek de kahramanı olduğumuz öyküyü unutup bir kenara çekilemediğimiz. Dahası, tüm benliğimizi sarmalayan, içsesimizle örtemediğimiz bir yaşanmışlıklar yumağı!
Usumuzun başköşesinde asılı duran, zaman zaman geriye dönüp, sayfalarını yeniden karıştırmak hazından kendimizi alamadığımız, öfkelerimiz, hüzünlerimiz, pişmanlıklarımız ve daha nice vazgeçilmezimiz!
Hani, gecenin bir vakti apansız uyanıp, rüzgârın ritmiyle kıpır kıpır tül perdenin ardından; gözlerimiz uzun uzun karanlığa dalar gider… Kimileyin dilimiz, tanıdık bir şarkının seslenişiyle ıslanıp kirpiklerimize eşlik eder!
Tınısı, dudağımızdan ılgıt ılgıt yüreğimize doğru estikçe! Benliğimizde derin sızılar bırakan, nerede dinlersek dinleyelim, aklımıza hep o gün ki yaşanmışlıklarımız gelir. Kimileyin anımsayıp umutlandığımız, kimileyin üzülüp hüzünlendiğimiz, üfleyince geçmeyen yaralarımız!
“Şenlik dağıldı bir acı yel kaldı bahçede yalnız,
O mahur beste çalar Müjgan’la ben ağlaşırız,(*)
Gitti dostlar şölen bitti ne eski heyecan ne hız,
Yalnız kederli yalnızlığımızda sıralı sırasız,
O mahur beste çalar Müjgan’la ben ağlaşırız…
Bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı
Güneşten ışık yontarlardı sert adamlardı,
Hoyrattı gülüşleri aydınlığı çalkalardı
Gittiler akşam olmadan ortalık karardı…” A. İlhan
Karanlıkların içinde aydınlık saçan yıldızlar gibiydiler. Gecelerin içinde ışıkları halen sönmeyen ve sönmeyecek yıldızlar. Hayata veda edişlerinin ardında geçen onca yıla karşın hala gelecek kuşakların yolunu aydınlatmaya devam ediyorlar. Yaşatma, hep birlikte yaşama arzularıyla, öfke ve umutları ile çelişen yürekleriyle, Tam Bağımsız bir vatan ve sınıfsız sömürüsüz bir dünya için gül bahçesine girer gibi ölüme yürüdüler. Ne kadar çoktular, ne kadar güzeldiler, nasıl da sonsuzluğa karıştılar… Denizleri anmak ve anlamak ödevdir.
Böylesi duygu kırılmalarında hissettiklerimiz; kaybettiğimiz bir dostu yeniden anımsamak gibi değildir. Duyumsamalarımız, yaşanmışlıkları en yalın haliyle belki de yeniden yaşamaktır. Anlık dahi olsa, yaşamın size sunduğu, geçmişle yeniden buluşma heyecanıdır.
Ağız dolusu sözcükleri yutkunur, gökyüzüne bakıp dalar gidersiniz!
İnsan olmanın en temel özelliklerinden birisi de bu anımsamalar eşliğinde, doyasıya nefes alma güdüsünü canlı tutabilmektir. Ya da nefes alışlarımızı güncellemek adına, geçmişin rüzgârı ile yaşam yolculuğumuza y-ön veren yelkenleri fora etmektir!
Biz, ne kadar ötelersek öteleyelim, yaşananlardan bir ders çıkartıp sahiplenmedikten sonra; yaşanacakların hiç bir önemi olmayacaktır! Salt bugüne koşullanarak geleceğe yelken açmak, bütün zamanlarda ham bir hayalden öteye varmamıştır. Çünkü istemeseniz dahi bugünü yaşarken, geçmiş yaşanmışlıkların etkisi hep sizinle olacaktır.
Ne kadar geçmişe sünger çektim, sildim attım derseniz deyin, geçmişin ayak izlerini asla yok edemezsiniz. En beklenmedik anda, en umulmadık zamanda, Bazen tanıdık bir simada, Bazen bilindik bir seste, bazen sorulan bir soruda belirip, gösterecektir kendini. Ve işte o zaman farkına varırsınız!
Siz aslında hiç gitmemişsiniz, sadece geçmişinizle yer değiştirmişsinizdir!
Unutmaksa şayet geçmişi yok saymak, inanın bunu bile yapamazsınız. Hiç ummadığınız bir anda, belki de bir gece yarısı, nereden geldiğini bilmediğiniz bir anı, apansız ayağa zıplatıverir sizi en derin uykularınızdan! Ve unutuldu sanılan anılar, bir filim şeridi gibi geçer gözünüzün önünden, sabahı sabah edersiniz!
Çünkü geçmişi yok sayıp unutmaya çalışmak, aslında farkında olmadan gelecekten de sinsice kaçmaya çalışmanın bir ön adımıdır. Böylece, kaybedip teslim olmanın, kendinden, çevrenden, seni sen yapan tüm değerlerinden vazgeçmenin kapısını aralarsınız!
Anılar zaman zaman bize eşlik edip, geleceğe ayna tutan kutup yıldızlarımızdır. Ama yine de anılarda yaşamaktan çok daha anlamlıdır anılarla yaşamak.
Güzel bir hafta dileklerimle.
(*) Müjgan - Kirpik