Ganita'da oturmuş denizi izliyorum. Tombul kaya biraz zayıflamış fakat hâlâ tombul. Bu manzaraya ne kadar zamandır baktığımı düşünüyorum. Dalgalar zamanı sayarcasına kıyıya vurup duruyorlar. Arka masada Almancı bir Türk ailesi var.  Euro üzerinden sulandırdıkları sohbetlerini istemsizce dinliyorum.  Masaları birleştirmişler, kaymağın ve kuymağın başrolündeki kahvaltı muhabbetlerini, Batum, sınır kapısı, kilometre ve para hesabı üzerinden bir kısır döngüye sokmuşlar. Oysa zamanın keyfini çıkarsalar diyorum. Denize yüzlerini dönseler!

Oscar Wilde " Gençlik çok güzel bir şey, ama gençlerin elinde heba oluyor." sözü aslında hayatın bitmeyen bir özeti. Yaz mevsimi, zamanın bize yüklediği bagajları boşaltma, yüklerimizden, paradan, eşyadan ve en önemlisi ucuz muhabbetten kurtulup rahatlama zamanı.

 

"İhtiyar gemi, yaşının üstünde taşıdığı yükün verdiği ağırlıkla, ağır ağır ilerlerken ben de gençlik günlerimi cehalet ve beklenti içinde geçirmekle meşguldüm."

 

Gençlik | Joseph Conrad

Ganita, sahilinde oturmuş uzaklara demirlemiş gemilere bakıyorum ve zamanın kolajını yapıyorum. Elimde en çok gençliğin bıraktığı boşluk duygusu kalmış. Gençlik nafile bir çabaymış ve elimizde yitip gitmiş. Kalanların hemen hepsi uçucu parçalar ve renk çok az. Dönüşü olmayan yollar gibi, yolculuk düşleri kurarak bu ülkenin kuytusunda takılıp kalmışız. Dünyanın bitmeyen döngüsünde duvarlarla örülmüş bir gençliğin yazgısında yaş alıp yaşlanmışız. İçimizde oyalandığını sandığımız kayıp bir zamanın yelkonvanı olan yalnızlıkla kucaklaşmışız.  Bir bulutun güneşle oynaştığı gibi, yalnızlık bir gün çok büyüyecek ve bu dünyaya sığmayacak,  bizi uzayda kimsesiz bırakacak sanmışız... Kendimizden, zamandan ve uzaydan kaçarak insanlara sarılmışız. Sonra bakmışız ki, gençlik yıllarımızdan kalan kimseciklerin hepsi kayıpta. Kaybolan zamanmış insanlar sadece birer avuntuymuşlar.

Balzac "Uzun bir hastalık gibi geçmiştir benim çocukluğum." der.

 

Çocukluk, içimizde kilitli kalmış bir kapı. Zaman ise sokağımıza açılan kapının paslı anahtarı. Oyun arkadaşlarımızın hepsi sokaklarımız gibi kayıp. Avare gençlik gibi geçmiş gitmiş bir zamanı düşünüyoruz.

Masaya arkadaşım Bahri geliyor. Ona şu soruyu soruyorum.

- Geçmiş geçmiş midir?

Bahri soruma hızlıca cevap veriyor.

- Geçmemiştir. Geçmiş olsa şu an onu konuşmazdık.