Bazen yazarken kelimeler sıkışır kalır, ruhumuz yaşar ama ifade edemeyiz. Anlamlandırdığımız fotoğraf kareleri yetişir yardımınıza, fotoğrafı gören biri, bir kelime yazar ve başlarız bir hikaye yazmaya…
Fotoğrafın ruhuna inerken çektiğim bir sahneyi canlandırırım beynimde. Benim için fotoğraf anı ölümsüzleştirmek için yapılan bir eylem değil. Ben insanlara anlamlandıracakları sahneler oluşturmaya çalışıyorum. İçine kendi ruhumu da koyup bir şeyler hatırlatmaya çalışıyorum. Duygunun izlerini sürüyorum. Çoğu kimsenin dokunmadığı duyguları aktarmaya çalışıyorum. Geçmiş ile bağlantı kurmasına yardımcı oluyorum.
Yaşanmışlıkların figürlerini yansıtıp bir belge oluşturuyorum. Anı dondurmak değil amacım, o anlar ile onlara bir duyguyu hatırlatıp bir bağlantı kurdurmak, sadece hayat ile ilgili…
Ne hazin bir öykü ki, bir daha geride kalan o zamanlarda olan bütün o güzellikleri sadece fotoğraflarda var bilmek. Güzellikleri yaşarken hiç kaybetmeyecekmişiz gibi tüketirken var olanı hep yaşıyoruz...
Oysa insan neden bilmez ki sahip olduğu güzellikleri yaşatmayı ve daha kolay mutlu olmayı...
Bunu hiç anlayamadım.
İnsanın bir gönül ferahlığı yaşadığı huzurla dolduğu ve ruhundaki tutkunun paylaşımına izin verdiği bir eylemin doruğunda olduğumu hissettirdi bana bu hikayeleri.
Nasıl bir sevgi işlenir tarife sığmaz, yağmurlar ülkesi bu coğrafyada insanın kalbi her an yağmura eşlik etmeye hayatı dimdik yaşayıp insanı sevip hayata meydan okumasına…
Bilmem ki hangi topraklarda bu kadar yamaç her mevsimin bitmez işi var. Doğası güzel seyri güzel ama bu coğrafyanın dik yamaçlarında bir sihirbaz hızlılığında tarla eken, hayvan bakan, evlât büyüten, aileyi birlik yapan güçlü yılmaz cesur dünyayı sırtlamış kadınlarımızı çekip yazarken annem Zeliha’yı anarım hep...
Her bir satırın birçok hikayeyi canlandırdığı bu coğrafyada varoluşumuzu var edenler hiç tükenmesin. Yeniden yaşayalım ve mutlu olmayı bilelim…