YUSUF ERDOĞAN NASIL HARCANDI?
Aslında bugünkü yazı konum farklıydı. Ama daha önce de birkaç kez Yusuf Erdoğan meselesini dile getirmiştim. Babasının yaptığı açıklamalardan sonra bir kez daha yazma ihtiyacı hissettim. Çünkü altyapıdan oyuncu kolay yetişmiyor ama çok çabuk harcanıyor. Ne yazık ki taraftarlar başta olmak üzere, yönetimler, teknik direktörler ve medya bu cinayeti işleyenler arasındaki sorumluluk açısından başı çekiyor.İsterseniz sondan başlayalım… Trabzon medyası asla ve asla alt yapı oyuncusunu benimsemiyor. ‘Transfer yapılsa da, hatta milyonlar sokağa dökülse de biz de traj yapsak, ya da tıklanma oranımızı artırsan’ gibi abuk sabuk bir düşünceye sahipler…
Teknik direktörler ya menajerlerle ortak çalışıyor, ya kendi kadrolarını kurma ihtiyacı hissediyor, ya da oyuncu kazanma riskini taşımadığı için sürekli transfer isteyerek günü kurtarma çabası gösteriyor. Yönetenler zaten korkak, pısırık, küçük bir başarısızlıkta taraftarın üzerlerine geleceğini düşündüklerinden hemen soluğu menajerlerin kapısında alıyor. Taraftar ise adeta tüketim çılgını olmuş. Her gün transfer yapılsa doymayacaklar. Kendi yörelerinden ise oyuncunun başarılı olmasını da istemiyorlar. Çünkü kendileri hayatlarının büyük bölümünde başarısız olmuşlar, başarılı bir gence katlanabilirler mi?
Böyle olunca da en kolay yol ‘yetişmesi muhtemel futbolcuyu yok et, yeni transferler yap, kulübü ekonomik olarak rezil et ve yeniden transferlerle birlikte durumu kurtar’ belirleniyor. Bu bağlamda Yusuf Erdoğan da harcanmak üzere olan ve altyapıdan gelen bir futbolcu… Gerçi babasının konuşması hiç doğru değil… Ailelerin bu tür işlerin içine girmesi kadar saçma bir yaklaşım olamaz. Ancak Yusuf’un babası Ispartalı olmasına rağmen, çocuğunu 14 yaşında Trabzon’a getirme özverisinde bulunmuş ve bu hakkı kendinde görüyor. Birçok talebe rağmen Bordo-Mavili kulüpten de vazgeçmemiş…
GÖKHAN GÖNÜL’Ü, SABRİ SARIOĞLU’NU DÜĞÜMLEYEN OYUNCUYA NE OLDU?
Yusuf Erdoğan 1461 Trabzon takımında henüz 19 yaşlarındayken, PTT 1. Ligini adeta kasıp kavuruyordu. Rakip sağ beklerin belasıydı. Hele kupadaki Fenerbahçe ve Galatasaray maçlarında Türkiye’nin o dönem en iyi iki sağ beki Gökhan Gönül ve Sabri Sarıoğlu’nu perişan etmesi yok mu? Sanırım hala belleklerden silinmemiştir. Yusuf bu başarılı çıkışının ödülünü hem Trabzonspor’a gelerek, hem de Ümit Milli takıma seçilerek görmüştü.
Trabzonspor’daki ilk yılında harikalar yaratıyordu. Sol kanatta fırtına gibi esiyor, tribünlerin de sevgilisi olmuştu. A Milli takıma adaydı. Hatta birkaç kez de çağrıldı. Onun için, “Türkiye’nin en iyi sol kanat oyuncusu… Yakın bir gelecekte 10 milyon Euro karşılığı transfer olur” gibi değerlendirmeler yapılıyordu. O da bunun hakkını veriyordu. Fakat ne hikmetse kulübü yönetenler ki o dönem İbrahim Hacıosmanoğlu vardı. Olcan Adın da sol kanatta bulunmasına rağmen Malouda’yı transfer etmişti. Yusuf hemen sağ kanada kaydırıldı. Bazen sol bek oynatıldı. Genç oyuncu ikinci yılında yalpalamaya başladı ne yazık ki!
Malouda da yetmedi, Özer Hurmacı da takıma katıldı. O da yetmedi bu kez Erkan Zengin yalvar yakar Trabzonspor’un kapısından içeri sokuldu. Yusuf durmadan yer değiştiriyordu. Ama sağ kanatta kullanılıyordu. Bir tek teknik direktör de tecrübeli olan, daha önce uzun yıllar futbol hayatı bulunan oyuncuları sağ kanada çekip, Yusuf’u en etkili olduğu yerde oynatmayı düşünmediler. Sağ ayağını sadece yürümek için kullanan genç oyuncu da çaresiz çizgiye kadar taşıdığı topu sol ayağına alarak orta yapmak zorunda kaldı. Tabii ki bu arada savunma yerleşiyor, Yusuf’un attığı topların büyük bölümü hedefi tutturmuyordu.
YABANCI’YA HAYRAN TARAFTAR DA BİR KALEMDE HARCADI
Taraftar zaten kendi bünyesinden gelen oyuncuya adeta düşmandı… Ağızlarına geleni saydırıyorlardı. Küfür, hakaret, yuhalamalar… Milyonlarca Euro götürenler el üstünde ama onlara göre üç kuruşa ve forma aşkıyla oynayanlar darağacında… Futbolu bildiği söylenen ama asla bilmeyen Trabzonspor taraftarı onlarca altyapı çocuğunu olduğu gibi Yusuf Erdoğan’ı da her hatasında harcamakta bir sakınca görmediler. Çocuğun özgüveni yerle bir edildi. Sorumluluktan kaçar noktaya geldi. Hani, ‘Top ayağıma gelmese’ diye neredeyse dilek tutmaya başladı…
Buna rağmen yine de bir şeyler üretiyordu. Fatih Terim tarafından milli takıma da davet edilmişti. Ama yönetenler doyar mıydı hiç? Geçen yılın devre arasında görev başı yapan Muharrem Usta da önce Güray Vural, sonra da Fabian Castillo’yu transfer ediyordu sol kanada… Sanki babasının parasını harcıyordu. Kulübe verdiği paranın bir lirasını bile bağışlamıyordu ama Yusuf Erdoğan’ı harcarken, transfer ettiği oyuncular için milyonlarca Euro’yu heba ediyordu. Zaten transfer çılgını olan ve Trabzonlu oyuncuyu sevmeyen Ersun Yanal da Usta’nın aldığı oyuncuları tercih ederken, Yusuf Erdoığan’ı yine hiç başarılı olamayacağı bölgelere kaydırıyordu. Buna rağmen skora ilk yarıda en fazla katkı yapan oyuncu Yusuf’tu.
DOYMAZ İŞTAHINIZA KURBAN YETİŞTİREMİYORUZ!
İkinci yarıda Olcay Şahan transfer edilince Yusuf Erdoğan’ın sağ kanatta oynama hakkı da elinden alındı. Bu arada Beşiktaş ile bazı oyuncular için takasta kullanılabileceği gündeme gelmeye başladı. Bu kötü haliyle Yusuf’u Beşiktaş, Galatasaray, Lazio, Osmanlıspor gibi kulüpler istiyorsa Trabzonspor’u yönetenlerin kafasında hiç mi soru işareti belirmiyor? Hadi Ersun Yanal, Bordo-Mavi renkleri sevmiyor, Fenerbahçe aşığı, peki bu kulübü yönetenlerin amacı nedir? Kendine taraftar diyenler hangi hesapla hareket ediyor. Ya da medya!
Neden bu kenttin bir değerinin ürettiğini kabullenmek istemiyorsunuz? Niçin genç yeteneklerin gelişimi için elinizden geleni yapmıyorsunuz da, ayağından tutup bulunduğunuz çukura gömmeye çalışıyorsunuz? Gerçekten nedir amacınız? Üretimle değer yaratabileceklerin, bunları yok edip tüketime yönelmesini inanın psikologlara sormak gerekiyor. Bakın bu kentin medyası, taraftarı, yöneteni ve takımı çalıştıranlar çok insanı harcadı. Nice değerleri yok etti. Ama artık yetti… Yusuf Erdoğan’ı da harcamayın. Onu da harcayınca sizin doymaz iştahınıza kurban kimi vereceğiz?
Yusuf Yazıcı’yı mı?