BURAK YILMAZ TRANSFERİ VE YENİ BİR KIRILMANIN MİHENK TAŞI!
Trabzonspor Başkanı Muharrem Usta ve ekibi, henüz başkan seçilmediği süre içinde Trabzon’da geliştirdiği ilişkilerin sonunda kulübün ihtiyaçlarının belirlenmesindeki düşünce şekliyle bugün uyguladıkları arasında taban tabana zıtlık var. Camiayı tamamen dışlayarak ve hiç kimsenin düşüncesine değer vermeyerek, sadece bu kulübe en küçük bir aidiyet duygusu olmayan Ersun Yanal ile birkaç futbolcu simsarının düşünceleri doğrultusunda hareket etmeye başladı. Oysa göreve seçilmeden önce, birlik bütünlükten, kulübün köklerinden, o köklerin endişelerini haklı görmelerden, kendi özgün yapısına dönmelerden söz ediyordu.
Usta ve ekibi birçok transfer yaptı. Bunların büyük bölümü tartışmasız bir şekilde Bordo-Mavili kulübün kimliğine, vizyonuna, misyonuna aykırıydı. Bunları zaten sık sık eleştirdik. Ancak Burak Yılmaz transferi bu kulübün kırılma noktalarından biridir. Belki de son halkanın bir öncesidir. Neden mi? Anlatmaya çalışacağım.
Öncelikle bir kez daha yineliyorum ki kişisel olarak Burak Yılmaz’ı çok severim. Gazeteciliğimin 7 aylık bölümünü yaptığım Antalya’da babası Fikret Yılmaz çok yakın dostluk kurduğum ve burada en güvendiğim insandı. Zaman zaman evlerine davet ederdi. Burak’ın annesinin yemeğini yemiş, hizmetini görmüş bir insanım. Babası da çok yakın dostum olmuş, sırdaşım olarak kabul edebileceğim bir insandı. Burak’ı ise o günlerde, yani 10 yaşlarında tanımıştım. Antalyaspor altyapısında oynuyordu. Sevimli, cana yakın bir çocuktu.
BURAK ÇOK SEVDİĞİM BİR FUTBOLCUDUR AMA BU GERÇEKLERİ ÖRTMEYE NEDEN DEĞİLDİR
Onu çok yakından izledim. Özellikle genç milli takımlarda ve Antalyaspor’da… Henüz 20 yaşındayken, Trabzonspor’a transferi gündeme gelmişti. Çok istemiştim ama Nuri Albayrak ve ekibinin savsaklaması nedeniyle Burak, Beşiktaş’ın kucağına itilmişti. Bilir misiniz, babası Fikret Yılmaz, defalarca benimle konuşmuş, “Oğlumu Trabzonspor altın. Beşiktaş’ta kalecilik yaptım, bu kulübü de seviyorum ama oğlumun Bordo- Mavi formayı giymesini istiyorum” demişti. Yol bile göstermişti. Ama Albayrak ve ekibi ipe un sermişti.
Sonra Manisaspor’da forma giyerken, Selçuk İnan ile birlikte alınmaya karar verilmişti. Ön sözleşme bile yapılmıştı. Ancak son anda Gökhan Ünal’a kurban verilmişti siyasetin yüzündün. O günlerde, Burak ve Gökhan karşılaştırmasını yapmıştım. “Burak Yılmaz, Gökhan’dan 3 gömlek daha iyi futbolcu. Trabzonspor yönetimi tercihiyle intihar ediyor” diye yazmış, gerekçelerini de sıralamıştım. K; Burak o dönemde santrafor olarak da oynamıyordu. Sağ kanat ya da orta alanda forvet arkası gibi pozisyonda görev alıyordu.
EKONOMİK YIKIM SÜRECİ OSMAN DENİZCİ İLE BAŞLADI VE DEVAM ETTİ
Son olarak Eskişehir formasını giyerken gündeme geldi. Babası da, kendisi de Trabzonspor’a gelmesi için her türlü özveride bulundu. Sonuçta geldi, inanılmaz katkı yaptı, sonra da 7 milyon Euro kazandırdı ve gitti. Burak giderken 27 yaşında, bugün ise 32 yaşındadır. Tam 3 ayrı zamanda Bordo-Mavi formayı giymesi için tepindiğim Burak Yılmaz’ın bugün Trabzonspor’a transferini neden çok yadırgıyor ve bu kulübün sonunun getirilmesi adına döşenen son taşlardan biri olarak niteliyorum. Kuşkusuz bunu merak ediyorsunuzdur.
Anlatayım!
Bir kere şunu ifade edeyim ki Burak Yılmaz her sezon 40 gol bile atsa bu düşüncem değişmez. Altını kalın bir şekilde çiziyorum. Bakın Trabzonspor kulüp tarihinin birçok kritik evresi vardır. Sanırım ilk evre 1983-84 sezonunda Osman Denizci’nin Fenerbahçe’den 37,5 milyon lira bonservis bedeliyle alınması, kendisine de 12,5 milyon lira yıllık verilmesidir. Osman gelene kadar kulüpten yıllık 4 milyon ile 4,5 milyon lira arasında kazanan Şenol Güneş, Turgay Semercioğlu, İskender Günen, Necati Özçağlayan gibi isimler bile, “Parayı Osman aldı, o zaman o oynasın” noktasına gelmişti. Bu kulübün tarihi kırılmalarından biriydi. Ekonomik açıdan çıta yükselmişti.
GÖKDENİZ-FATİH’E VERİLEN YÜKSEK ÜCRET VE EKONOMİNİN YENİDEN FELÇ OLMASI
Jean Maria Pfaff, Ünal Karaman gibi isimlerin yüksek bütçelerle alınmasını saymıyorum bile ama ikinci kırılma noktası Ogun Temizkanoğlu ve Abdullah Ercan’ın 1996 sezonunun başında 80’er milyar liraya imza atmasıydı. Çünkü takımın en önemli yıldızı Hami Mandıralı ve Şota Arveladze gibi oyuncular bile 155-18 milyar lira kazanıyordu. Tüm takım isyan çıkardı. “Ya bize de yeni sözleşme yapın, ya da iyileştirme” diye tutturdular. Ve muhteşem bir takım dağıldı birkaç yılda… Ama çıta çok daha yükselmişti… Bu yükselen çıtayı Trabzonspor ekonomisi ne kadar kaldırabilirdi ki…
Üçüncü evre ise Gökdeniz ve Fatih Tekke’nin 2004-2005 sezonunda 1 trilyon 650’Şer milyar lira karşılığı imza atmalarıydı. Takımda bu isimlerin dışında kalanlardan en iyileri bile 400-500 milyar lira kazanıyordu. Yine herkes isyan etti. Dönemin Asbaşkanı Ömer Sarı’yla büyük tartışmalar yaşandı. Her futbolcuya iyileştirme sözü verildi. Bu iyileştirilmeler kulübün ekonomik kaynaklarının çok üzerinde olduğu için adım adım borç sarmalanın içine girildi. Düşünebiliyor musunuz 2006 yılında bir lira borcu bulunmayan Bordo-Mavili kulübün 2008 yılında 40 trilyon borcu bulunuyordu. Devlete olanlar da hariç…
ONUR’UN İMZALADIĞI SON SÖZLEŞME VE SONDAN BİR ÖNCEKİ EVRE
Bir başka evre ise İbrahim Hacıosmanoğlu’nun Onur Recep Kıvrak ile yapılan çok sağlam sözleşmeye rağmen, 1 milyon 250 bin Euro olan yıllık garanti ücretini 2,5 milyon Euro’ya çıkardığı 20014-215 sezonu oldu. Artık gelen futbolcular da, takımda sözleşme yenileyecek olanlar da hep bu 2,5 milyon Euro’yu baz alıyordu. Yani 200 bin Euro’luk oyuncu bile, “Onur 2,5 milyon Euro alıyor. Tamam o bizden çok daha iyi… Ama o zaman biz de 1 milyon Euro’dan aşağıya oynamayız” demeye başladılar. Ardından Malouda, Bosingwa, Cardozo, M’bia ve benzeri 2,5 veya 2 milyon 600 bin Euro’luk oyuncular devresi kulübün tam bir batağa saplanmasına sebep oldu.
Bu kulübün borcuna ve gelirine bakıldığında, tavan ücret olarak 800 bin Euro’nun üzerine çıkmaması gerekirken bu kez Burak Yılmaz’a tamı tamına 3 milyon 550 bin Euro (Yaklaşım 15 milyon lira) gibi inanılması güç bir rakam ödemeyi taahhüt altına aldılar. Hem de 3 yıllığına… 32 yaşındaki bir futbolcu için kulübüne de 3,5 milyon Euro ödendi. Kuşkusuz rakam daha yüksekti ama Burak Yılmaz alacaklarından vazgeçtiği için bu seviyeye düşmüştür bonservis bedeli… Ama Kucka gibi 30 yaşındaki bir oyuncuya 5 milyon Euro bonservis bedelinden sonra Burak gibi 32 yaşındaki isim için 3,5 milyon Euro (14 milyon lira) ödemek intihardan ve iş bilmezlikten başka bir şey değildir.
ÜCRET DENGESİZLİĞİ DUYGUSAL TRAVMA YARATIR VE BAŞARISIZLIĞI TETİKLER
Şimdi geldiğimiz noktada, artık gelecek tüm futbolcular, yeniden sözleşme yapılacak her isim Burak Yılmaz’a dönecek rakamı baz alacaktır. Hele Burak biraz verimsiz olursa ve bazı oyuncular performans olarak onun üzerine çıkarsa, isyanlarını bastırmak mümkün olmayacak. “Ben üretiyorsam, ben kazanmalıyım. Burak 3,5 milyon Euro alıyorsa, ben de 5 milyon Euro isterim” dayatmasında bulunacak haklı olarak. Takımın en sıradan oyuncusu bile kapıyı 1,5 milyon ya da 2 milyon Euro’dan açacak. Bunu, Trabzonspor’un bünyesi, bütçesi kaldırabilir mi? Yani bu sezon çok başarılı olabilecek bir Onur Recep Kıvrak’ı artık 2 milyon Euro seviyesinde ücretle takımda tutabilir misiniz? Kaldı ki Onur’un bugün aldığı ücret bile yüksek! Peki Onur isyan çıkardığında, diğer oyuncular buna katıldığında nasıl bir çözüm bulacaksınız? Her birine yeni yeni zamlar vererek isyanları bastıracaksınız değil mi? Tamam da bugün bile ödemeleri yaparken adeta dilenci durumuna düşmüşseniz, yarın bu büyük bedeller karşısında ne yapacaksınız? Bir başka sorun da şudur. Futbol takım oyunudur. Eğer sahada mücadele eden futbolcular arasında ekonomik denge kuramazsanız, iç barışı sağlayamazsınız. Kendini haksızlığa uğramış hisseden futbolcuların duygusal zekalarını takımın amaçları doğrultusunda kullanamazsınız. İsveçli yönetim bilimci Wolford der ki; “Bin insanın zamanını, kol gücünü, beynini satın alabilirsiniz. Ama hevesini ve sadakatını alamazsınız. Bunun için duygusal zekayı kullanmayı deneyin.” Yani kalbini kazanın. Bu noktada takım içindeki bir futbolcu 100 bin Euro kazanırken, bir diğeri 3,5 milyon Euro’yı cebine koyuyorsa orada ekonomik ve sosyal adaletten söz edemezsiniz. Ve nihayetinde takım bütünlüğünü kuramazsınız. Bu da başarısızlığın en önemli halkalarından biri haline gelir.
BU PARALAR İFLAS AŞAMASININ SON HALKASIDIR
Son bir şey daha söyleyeyim! Trabzonspor’un futbolculara ödediği tavan ücret 1 trilyon 650 milyon lira (1 milyon 650 bin lira) olduktan sonra yapılan iyileştirmeler ve yeni alınan oyuncuların ücretleri yükseldiği için, son 10 yılda borç sıfırdan tamı tamına 800 milyon liraya (800 trilyon lira) yükseldi. Banka faizlerini de katarsanız borç 1 milyar lirayı çoktan aştı. Kulübün ipotekli olmayan tek gelir kaynağı yok. Hatta artık bankalar kredi vermiyor ve Faktoring firmalarına yalvarmalar başladı. Yani tefeciliğin yasallığa bürünmüş halinden medet umuluyor. Pek bu kulüpte tavan ücret 2 milyon 150 bin Euro’yken bu noktaya gelen borç, tavan ücret 3 milyon 550 bin Euro’ya çıktıktan sonra hangi noktalara varabilir. Ve bu oluşacak yeni yükün ardından gelinecek nokta bellidir. Büyük ihtimalle iflas bayrağı çekilecek. Ya da Trabzonspor satılacak! Başka bir çaresi de yok, çözüm de bulunmuyor! Aslında bu bir intihar ama insanların yapılanları takdir etmesini anlamak mümkün değil. Bordo-Mavili kulüpte yapılan yanlışların faturası ağır ağır kaçınılmaz sona doğru kulübü yaklaştırırken, ona gönül verdiğini ve karşılıksız sevdiğini söyleyenlerin gözleri ise yine yollarda…. Yıldız eskisi transfer için yanıp tutuşuyorlar. Ne denebilir ki?
Celladına aşık mahkumlar işte!...