"Günümüzde hiçbir şey safça ve basitçe tüketilmez, yani herhangi bir amaç için satın alınmaz, sahiplenilmez, kullanılmaz. Nesneler her hangi bir şeye değil, öncelikle ve özellikle size hizmet eder. Bu belirtili nesne tamlaması, kişiselleştirilmiş “siz”, bu bütünsel kişisel hizmet ideolojisi olmasaydı, tüketim ne ise o olurdu. Tüketime tüm anlamını kazandıran saf ve basit tatmin değil, ödüllendirilmenin, kişisel dinginliğin sıcaklığıdır. Modern tüketiciler ilginin güneşinde bronzlaşırlar."
Tüketim Toplumu | Jean Baudrillard
Walter Benjamin' de "Diyalektik Görüntü" Kayıp Şehir Kimliği "Nostaljik Kitsch" ve "Melankolik Kitsch"
Sosyal medya sayfalarında dolaşıma giren kolektif şehir görselleri üzerinden Trabzon Şehir kimliği üzerine düşünüp duruyorum. Walter Benjamin'in " Diyalektik İmge" adını verdiği, fenomenolojik tanımlamaya göre; görünür kılmak, onu yerleştirildiği arka plandan ayırt edilir kılmak demektir. Diyalektik görüntüyü doğru kabul edersek, o zaman, toplumsal hareketlerin ve değişimlerin sorunlardan biri de, öncelikle bu arka planın kendisini görünür kılabilmek olacaktır. Peki, arka planı nasıl salt bir “şey” olarak değil, aynı zamanda dönüştürülebilen bir şey olarak kavrayabiliriz?
Bu soruya yanıt verebilmek için 20. yüzyıl kültür kuramcısı Walter Benjamin’in, gündelik yaşamın gelip geçiciliğinde sabit bir ifade kazanan toplumsal çelişkilere, değişim ve dönüşüme dair düşüncelerine bakarız; Öncelikle "Bulunmuş" ya da "biraraya getirilmiş" imgeleri doğrudan kullanarak, gündelik yaşamın gelip geçiciliğinde “aradalık içindeķi" toplumsal çelişkileri gören Benjamin, ikna edici görsel stratejiler geliştirme derdinde olan toplumsal hareketleri yönlendirenler için bugün hâlâ önemli bir dayanak noktası. Benjamin’in açıklamasına göre diyalektik imgeler, gündelik toplumsal ilişkilerde çelişki düzeyi en yüksek noktasına ulaştığında billurlaşırlar. Diğer bir deyişle diyalektik imge, bakan kişinin kendisiyle özdeşleştirebileceği sıradan bir mücadele ya da büyük bir öfke patlamasına yol açabilecek bir sefalet imgesi değildir. İşte bu nedenle geleneksel anlamıyla propagandacı bir özelliği de olamaz. Diyalektik imge daha çok, geçmişin gerçekleşmemiş tüm vaadini ve bu vaadi en sonunda gerçekleştirecek pratik araçları tek bir aydınlatıcı nokta içinde yoğunlaştırır. Benjamin şu önermede bulunmuştu: “Düşünme eylemi, düşüncelerin akışı kadar, durdurulmasını da içerir.”
Benjamin’e göre tarih geçip gittiğinde ardında imgeleri bırakır. Bu içgörü doğrultusunda, Benjamin’in düşüncesinde geçmişi anlamanın, tarihi yazmanın materyalist, somut yöntemi kolektif bilinçdışının geçmiş imgesinin, şimdiki zamanda, bugünün deneyimiyle yeniden kurulmasıdır
"Geçmişi tarihsel olarak kurmak ‘onu gerçekten olmuş olduğu gibi’ tanımak değil, tehlike ânında birden parlayıveren anıyı ele geçirmektir. Tarihsel maddeciliğin meselesi, tehlike ânında tarihsel öznenin karşısında beklenmedik bir şekilde beliriveren geçmiş imgesini alıkoymaktır." ▪
"Diyalektik Görüntü" kadar kafa karıştırıcı olmayan "Nostaljik Kitsch" ve "Melankolik Kitsch" kavramlarına değinecek olursak. Yaşanılan tarihsel dönemlerin arzu nesnelerine topluca "Nostaljik Kitsch" diyebiliriz, Estetik argümanların aranmadığı, eklektik ve yamama olan her türlü kabul bu kavramın içinde barınır. Örneklendirecek olursak, toplu bir düğün fotoğrafının fonundan, dönemin giyiminden makyajına kadar her şey " Nostaljik Kitsch" konusu olabilir.
Kayıp şehir kimliği üzerinden okuma yapmamız gereken, "Melankolik Kitsch" kişinin hiç yaşamadığı bir dönemin görsellerine bakarak, zamansal ve mekansal bir bulanma yaşamasıdır. Geçmiş adına şimdinin içinde üzüntü duyması ve vahlanmasıdır. Buna en iyi örnekse, eski dönem görsellerinin, siyah beyaz fotoğraflarının renklendirildiği nostaljik sosyal medya hesaplarıdır. Melankolisi kolektif olmaktan öte, geçmişe ait bir zamansal kimliği içselleştirmek, bugünden kopuk ve duyarsız toplulukları çoğaltmaktadır. İnsanlar karşılaştıkları
imajları kendi nostaljik geçmişlerine yaslayarak okumaktadırlar "Canım Okulum", " Güzel Mahallem" gibi tanımlamalarla bir çeşit soyut ululaştırmaların üzerinden yalancı okumalar yapmaktadırlar. Şehir ve fiziksel dokunun sürekli iyileştirilme adına bozulmasına tepki koyulmadan, kolektif bir bilinç oluşturulmadan bu yapılanlar sadece kişisel birer sayıklamadır. Nostalji sadece şimdinin melankolisi ile anlam bulur. Melankolik kitschlik bir hastalıktır ve okunamayan her çeşit güdük inançla dünyamıza sızar ve bizi kendileştirir.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz, şehirler kolektif bilinçdışının simgeleriyle doludur. Bizlerse bilinçaltımızla kişisel duyumlarımızın buluştuğu noktalarda şehirliyizdir. Şehir, kendi üzerimizden okumaları değil kendi kayıp kimliğini bizlerden talep eder. O kimlikse bizler ve ortak taleplerimizdir.
Şehirden ne mi talep edebiliriz? Ya şehir bizden ne talep eder?
● Benjamin, Son Bakışta Aşk içinde (İstanbul: Metis Yayıncılık) s. 41.