Kimileri Türkçeyi yetersiz göstermek için, “öğretmen” sözcüğünün “muallim” sözcüğünü karşılamadığını, “muallimin” işlevselliğini taşımadığını söylerler. Muallim Arapçada “ılm” kökünden türemiştir. “Ilm” Türkçede “bilim” demektir; “ilim” olarak seslendirilir. Muallim “ilim-bilim öğreten, ders veren” anlamlarını taşır. Kimileri “ilim ve bilim” sözcüklerini yanlış kullanıyor. “İlim” dediklerinde “sosyal bilimleri, özellikle dini kendine konu eden alanları”, “bilim” dediklerinde de “deneysel ve pozitif bilimleri” kastettiklerini söylüyorlar. Hayır, “sosyal bilimler ve deneysel bilimler” kapsamı geniş olan “bilim” sözcüğü ile anlatılır. Yineliyorum: “İlim” sözcüğü bilimin Arapçasıdır, “sosyal ya da din gibi” farklı bir anlamı yoktur.
“Öğretmen” çeviri bir sözcük değildir. “Öğret” kökünden türetilmiştir. Öz be öz Türkçedir. Öğreten-eğiten-yetiştiren anlamlarını içerir. Bu da bilimle olur. Öğretmen “öğrettikçe öğrenen, öğrendikçe öğreten insandır.” Öğrenci sorar, öğretmen yanıtlar. Öğretmen her şeyi bilmek zorunda değildir, buna karşın çok şeyi bilir. Bilemezse, araştırır, öğrenir, gelir öğrencisine öğretir, yılmak, pes etmek yoktur kitabında. Yol göstericisi akıl ve bilimdir.
Öğretmeni salt sınıftaki insan olarak düşünmemek gerekir. / Öğreten, eğiten, yetiştiren, geleceğe hazırlayan, yeni ve doğru davranışların kazanılmasını sağlayan herkes “öğretmendir.” Bir çocuk için en başat öğretmen annesidir, gözünü açtığında gördüğü, sesini duyduğu babasıdır. İlk yazıyı-ilk harfi-ilk okumayı nasıl öğretmen öğretiyorsa, “ilk sesi, ilk rengi, ilk sözcüğü, ilk cümleyi de öğreten” annesidir. Baba, aileyle dış dünyayı harmanlayan koruyucu insandır. İlk eğitim, ilköğretim ailede başlar, su içmeyi, yemeyi, konuşmayı, aile ve dış dünyayı evde tanır, öğrenir; okulda devam eder, sokakla-toplumla desteklenir.
Anne, baba çocuğun beslenmesine, giyimine, kuşamına, yaşam sıtandardına azami özeni göstermelidir. Midesi, sağlığı ne kadar önemliyse çocuğun, gelişmekte olan beyni de o denli önemli ve değerlidir. Bunun için aile mutlaka “gelir düzeyini yükseltecek” çalışma, iş-aş sahibi olacak olanağa kavuşmalıdır. Ailenin ihtiyaçları eksiksiz giderilmelidir. Anne-baba, çocuklara ayrılması gereken bütçeyi, “başka şeylere” ayırırsa-harcarsa, çocukların eğitimi-öğretimi, beslenmesi, giyimi aksarsa, o çocuklar geleceğe hazırlanamazlar, “sokak canavarları” onları ele geçirir ve çıkarları doğrultusunda istedikleri gibi kullanırlar, “kayıp insan” olurlar.
Çocuklarını değil, kendilerini düşünen egosu yüksek bencil anne-babalar, eğitmek, öğretmek, yetiştirmek için eksiklerini, yanlışlarını düzeltmek yolunu seçmez, işi oluruna bırakır, çocuklarına iyi-güzel bir gelecek hazırlamazlar. Anne-babanın neden olduğu felaketler içinde kalan çocuklar, okulda öğretmenlerin çabalarına rağmen, anne-baba yüzünde yaşatılan yıkımı üzerlerinden ne kadar atabilirler?  Çocuklukta yaşadıkları cehennemi duygu ve düşüncelerden kurtulma olasılığı var mı? Etkileri silip süpürmek ve istenilen düzeni ve eğitimi vermek mümkün mü? Sorunlu çocukları yetiştirmek, kendine, ailesine, topluma yararlı duruma getirmek aşılması en zor eşiklerdendir. Uzmanların katkılarıyla sorunlar ne kadar aşılır, başarı ne kadar gelir, izler ne kadar silinir mi, bilinmez.
Kimi anne ve babalar “daha ne yapayım, okulsa gönderiyorum, üst-başsa alıyorum, harçlıksa veriyorum, elimden gelen bu.” Hayır, o çocuk yetişirken, sizler de kendinizi yetiştirecek, çocuğunuza bilinçsel de olsa destek vereceksiniz, yorulduğu, bunaldığı, sıkıldığı yerde arka çıkacaksınız; “yaparsınız, başarırsınız” diyerek güven tazeleyip güçlendireceksiniz. İşinizin gücünüzün arasında, “zamanım yok” dediğiniz yerde zaman yaratıp “çocuklarınızla ilgileneceksiniz.” Onları kendileriyle baş başa bırakıp “yalnız hissettirmeyeceksiniz.” “Annem-babam beni düşünmüyor, benimle ilgilenmiyor, beni sevmiyor” yıkımına uğratmayacaksınız. Sıkmadan, bunaltmadan annelerin babaların ilgisi, sevgisi çocukların üzerinden gitmeyecek, bir güneş gibi aydınlatacak, ısıtacak, yol gösterecektir.
Tüm kötü ekonomik koşullara karşın öyle aileler vardır ki, küçükten beri annenin babanın yoksulluklarını görerek okumuşlar, birer meslek sahibi olmuşlar. Yokluğun çaresizliği içerisinde “kader” deyip boyun bükmemişler. Ateş parçası anne-babalar gündeliğe, temizliğe gitmiş, hamallık yapmış, “oğlum oku, kızım oku” demiş, “size, okutmaktan başka bırakacağımız sermaye ve toprağımız yoktur” yaşanmışlığı ile “okumak kurtuluştur” kanısını, inancını kazandırmışlardır…
Öğretmen toplumun geleceğini, devletin ürettiği pılanlara, pırogramlara göre mimar inceliği ile akılcı ve bilimsel doğrularla inşa eder. Tüm eğitici, öğretici ve yetiştiricilerle-özellikle anne ve babalarla, ortak sevgi ve saygı çerçevesinde hareket eder. Öğretmen sevginin, saygının, iyinin, güzelin, doğrunun, dürüstlüğün ve ahlakın soy ağacıdır. Öğretmen kültürdür, öğretmen sanat, edebiyattır, öğretmen düşünce, öğretmen bir toplumun ve insanlığın tüm yükünü omuzlarında taşıyan bir varlıktır. Öğretmen hem annedir, hem babadır. Çocuğun soğuk ve sıcak havaya göre durumunu, açlığını, üstünü başını, ayağını düşünmek zorundadır. Öyle günler olurdu ki, aç karnına okula gelip bayılan öğrencilerle ilgilenmek, cebinden harcayarak karnını doyurmak zorunda kalır.
Bu ülkede insanlar öldürüldü, yaşlılar, gençler, çocuklar öldürüldü… Bu ülkede askerler öldürüldü, polisler öldürüldü. Bu ülkede barışın güvercinleri, aydınlatma kavgası veren öğretmenler öldürüldü. Bu devlet, gelen geçen hükümetler, insanlarını, güvenlik güçlerini ve öğretmenlerini koruyamadı.
Bugün, “yeni nesil sizin eseriniz olacaktır” diye öğretmeni yücelten Atatürk’ten yana olanların “suçlu muamelesi gördüğü” bir ülkede yaşıyoruz. Öğretmeni değersizleştirip yandaş yapmak isteyen bir iktidarca yönetiliyoruz. Çok iyi düşünmek ve hareket etmek zorundayız.

Sevgiyle, esenlikle kalınız…