Doğu Karadeniz'in bilinmeyen kültür hazinesi, mimarisi, yapı özellikleri, şehirleşme örnekleri, antik çağdan sanat sokakları, sanat merdivenleri, kent içindeki kaleleri ve plajları ile yaşayan kültür kenti Trabzon. Trabzon’un eşsiz yaylaları ve yemyeşil doğasıyla tam bir doğa harikası. Doğu Karadeniz denince akla tertemiz doğası, havası ve soğuk suları gelir. Özellikle gurbette yaşayanlar için, eşsiz yaylaları ve doğasıyla yıl boyu hayalleri süsler durur.

Karadeniz’in yaylalarını, koylarını ve eşsiz güzellikteki ormanlarını anlatmak fotoğrafla, resimle, yazıyla mümkün değil! Bütün yıkımlara rağmen, ilk defa gören her insan yeşilin her tonuna ve renk cümbüşüne doyamıyor. Sahil boyu çirkinliğine ve çok katlı biçimsiz binalara rağmen elde ayakta kalmış birkaç tabiat harikası koyu görmek insanı sevinçten uçuruyor! "Bir daha gelelim, gelecek sene daha uzun kalalım," diye söz verip tadına doyamadığımız koylara veda ediyoruz.

Gündelik telaşla üstünü örttüğümüz, ruhunu görmezden geldiğimiz insanın derinlerindeki sanata, felsefeye ve yaratana giden yol, hepimiz için bu eşsiz doğa güzellikleri karşısında içimizde parlayan coşkuyla başlar! Doğayı, suyu ve havayı tahrip ederek gelişmeye, ilerlemeye ve kalkınmaya devam ediyoruz. Çocukluk ve gençlik yıllarında bizi mutlu eden, aklımızı alan güzelliklerin içinden geçiyoruz.

Doğanın muhteşemliğiyle karşılaşmayan hiçbir insan ruh iklimini bulamaz. Temiz hava, bol oksijen, yeşilin bin bir tonu ve insanı çirkinliklerden, kapitalizmin vahşi çarklarından, iki yüzlülüklerden alıp getiren derelerin şırıltısı yok mu? Estetik haz açlığı yaşamayan hiçbir insan toprağına, gezegenimize, coğrafyamıza derin ve soylu bir saygı ve sorumluluk duymaz! Ruhumuz, doğanın güzellikleriyle hayrete düşmeden, ferahlamadan, doğanın sahibini tanımadan saygı, sorumluluk ve ahlak edinemeyiz!

Kalabalıktan kopun ve gidin ormanlar arasında, zifin çiçekleri arasında ciğerleriniz temiz havayla kendine gelsin. O milyonlarca çirkin bina ve doğa harikası deniz kenarları, betonla kirletilmiş bağlar bahçelerden geçip, şırıl şırıl akan derelerin çığlıkları arasında vadi boyu yaylalara doğru yol alın.

Eğer havayı, suyu, toprağı ve çevreyi kirletenler, kirletilmesine müsaade edenler doğayı yaratanın emriyle terbiye edilmiş bir çocuklukları olsaydı, bu imha olmayacak belki de ihya olacaktı.

Geçen senelerde ziyaret ettiğim Gazi Akrep Mustafa’nın yaylasında, bahçesi, kuzine sobası ve etrafı yaban kekik kokusuyla dolu bir yayla evinde karşılamıştı bizi. Odun ateşinde soba üzerinde demlenmiş mis gibi çay bizi bekliyordu. Ve Santa’nın hemen üzerinde bulunan Yeni yaylaya çıktık.

İki bin rakım seviyesinde, ıssız tepeler! Yaylalarda hayvancılıkla uğraşan kalmamış! Zincirli gaban da kuş çığlıklarının yalnızlığı! Yayla, her Karadenizli için yaşam sevinci, bayramıdır, hayalidir ve özlemdir. Bir Karadenizli için yayla, bütün günlük problemlerden kurtulma, kaçma yeridir; şiirdir, şarkıdır, huzurdur, ihtiyarlığını son günlerini beklediği yerdir. Sonsuzluklara bakıp nihayet nefes aldığını, yaşadığını, insan olmanın, var olmanın coşkusu ve saygısını tattığı yerdir! Yaylanın sınır çizgileri yoktur; dağlar dağlar üstüne, gözleriniz alabildiğine yemyeşil ve masmavi ufuklardadır!

Bir Karadenizli, hangi uzak gurbet diyarında yaşarsa yaşasın, "Bir gün çekip gideceğim," dediği, bunalıp "Buralarda yapamıyorum," deyip sığındığı yayla, bu dünyaya tutunmak için kendini teselli ettiği son limandır! Hakikaten yaylada insanın ruh dengesini tedavi eden bir şey var!

Ormanlar içinde, ormanlardan ve ormanların önündeki çayırlarda mor çiçekler açan orman gülleri (komar) ve zehirli çiçekleriyle ünlü zifin tarlalarından geçiyoruz. İçimize bir hoşluk giriyor; virajlı orman yollarını döndükçe başka bir iklime yükselip başka bir kimliğe giriyoruz! Yemyeşil ve dimdik çam ormanlarının içinde mosmor komarlar ve sapsarı zifin tarlalarının muhteşem güzelliğinin seyrine doyulmaz. İstisnasız bütün Karadenizliler bu iki çiçeğe aşıktır; gözyaşlarını tutamaz! Rakım yükseldikçe artık ağaçlar da terk eder sizi. Yaylacılar henüz yaylaya çıkmamış, çıkanlar da çok az! Yayla evleri boş! Çocukluğumda bu yaylaların her yamacında arı kovanı gibi binlerce inek ve koyun görürdük!

Kemre, bizde hayvan gübresi, tezek demek; çocukluğumuzda yayla yollarında kemreye basmadan yürümek mümkün değildi. Şimdi, onlarca kilometre yol alıyoruz, bir tek kemreye rastlayamadık! Ağaçlar, ormanlar, çiçekler ve derinlik ve eğim oranları büyüleyici muhteşem tepeler; doğaya saygınlığını artıran kendinden geçme anları! O çok uzaklardaki yayla dışarda değil, bedenimizin, beynimizin içinde bir rüya ülke, işte oradayız Kaf Dağı’nın arkası!

Ey insan evladı, yok olmamak istiyorsan, tabiatın muhteşem gücüne, ormanlarına, suyuna, tarlana, toprağına, ufuklarına, eşsiz manzaralarına sarıl! Dumanlı’ya, tarihi yerleşke Santa’ya, Yeni yaylaya ve Gazi Mustafa’ya selam olsun.