Bizim nesil ne ilginçtir ki; yakın tarihimiz ile ilgili sağlıklı bilgileri elde etmek için çok uğraşmıştır. Ama bu dönem ile ilgili; doğrular ile yanlışlar o derece birbirine karıştırılmıştır ki, bu konuda en çok çaba harcayanlar bile “cehaletin” karşısında yorgun düşmüşlerdir. Gerçek tarihimizi öğrenmemizi engelleyen anlayışlar gibi; yakın tarihimiz ile de ilgili akıl almaz hurafeler uydurulup, toplumsal kabuller oluşturulmuş ve insanların gözlerine gerçekleri öğrenmesinler diye adeta perdeler çekilmiştir. Bu inanılmaz karışıklık, “Lozan anlaşmasının imzalanma tarihi olan, 24 Temmuz 1923 ‘te başlatılmış ve yaklaşık bir asırdır devam ettirilmiştir.”


Osmanlı Devleti zamanın ruhuna ayak uyduramayıp gücünü kaybedince, topraklarımız üzerinde tarihi emelleri olan ülkelerin amansız saldırılarına uğradı. Her şeye rağmen var olan gücü ile vatan toprakları cansiperane savunulduysa bile, teknolojik gerilik, siyasi çekişmeler, askeri disiplinsizlikler ve düşmanın iştahı karşısında başarılı olamadık. Osmanlı Devleti’nin; Kuzey Afrika’daki topraklarında başlayan boğuşma, kısa sürede “Evladı Fatiha’n” diye adlandırdığımız, Balkan topraklarına sıçradı.         Başta Rusya            olmak üzere, diğer güçlü Avrupa devletlerinin asırlarca yönetimimizde olan Balkan devletçiklerini organize edip güçlendirmesi ve birleştirmesi karşısında Osmanlı Devleti mağlup olarak hayal kırıklığına uğrayıp, arkasında; yüzbinlerce şehit ve gazi ile balkan topraklarını bırakarak Anadolu’ya çekildi. Düşmanın insafına terkedilmek zorunda kalan on binlerin yanında yüzbinlerce insan da Anavatan topraklarına sığınarak büyük bir trajedinin meydana gelmesine sebep oldular.


Bu dram yetmiyormuş gibi; idealist Osmanlı subayları, dünya devletlerinin kendi aralarındaki rekabetlerinden yararlanmak isteyip,  Almanya ve İngiltere eksenli 1.dünya savaşına katılıp, kaybettiği balkan topraklarını geri alma ümidine kapıldı. Devletin imkânları ile örtüşmeyen bu boş ümit bizi yeniden büyük bir savaşın içine çekti. Birinci dünya savaşı olarak bilinen bu amansız kavgada yanında yer aldığımız Almanya yenilince Osmanlı devleti de yenik sayılıp; 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan “Mondros Ateşkes Anlaşması” ile savaşı mağlup olarak bitirmeyi kabul etti. Bu savaşa girerken paydaşı olan; Almanya, Avusturya-Macaristan devletleri imzaladıkları ateşkes ve ardından teslim anlaşmalarına karşı herhangi bir yeni mücadelenin içine giremediler. Ancak Osmanlı Devleti’nin gözü pek subayları ve kadim milletinin kararlılığı ile Anadolu’da yeni bir mücadelenin ateşi yakıldı.


Almanya gibi büyük bir gücün yardımından da mahrum olunduğu halde başlatılan bu mücadele de, bedenleri gibi ruhları da yorgun düşen çevreler, kendi acizliklerini gizlemek için, bu mücadelenin padişaha karşı yapıldığını ve bunu yapanların hain oldukları iftirasını yaymaya başladılar. Bu inanılmaz hainliklere rağmen Mustafa Kemal Atatürk ve devletin bu iftiralara değer vermeyen bürokrasisi düşmana teslim olmayacaklarını bütün dünyaya haykırınca; Anadolu topraklarında işgalci düşmanlara karşı başlatılan “milli kurtuluş savaşı ”Türk milletinin zaferi ile sonuçlandı.


Birinci Dünya Savaşı sonunda, dünyaya hâkim olan ittifak devletleri, bütün oyalamalarına, “ipe un sermelerine” rağmen Mustafa Kemal Atatürk’ün askeri ve siyasi dehası karşısında daha fazla direnemeyip, yeni Türk devletinin bağımsızlığını ve devlet sınırlarını Lozan’da tanımak zorunda kaldılar. Tarihten gelen bütün hesaplaşmaların o günkü şartlarda masaya konulup görüşülüp karara bağlandığı Lozan anlaşması ile dünya devletlerinin tanıdığı yeni bir devlet; Türkiye Cumhuriyeti devletinin temelleri atılınca, millî mücadeleye katılmayıp, niyet ve davranışları ile düşmanın ekmeğine yağ süren, yorgun ve kimliksiz tufeyli takımı bu sefer bir asır boyunca utanmadan ve yorulmadan; Lozan anlaşmasının gizli maddeleri olduğu yalanı ile Cumhuriyetimize ve onu kuranlara saldırmaya devam ettiler. Bu gizli maddelerde güya; petrol aranmaması, hilafetin kaldırılması, eğitimin dış güçlerin elinde olması gibi akıl almaz yalanlar mevcuttu.

Türkiye de tanınan ve bilinen ciddi yazar ve çizer takımları hepimizin gözleri önünde televizyonlarda saatler süren tartışmalar ile bu iddialarını gerçekmiş gibi savundular. Onlara göre bu gizli maddelerin hükmü yüz yılmış. Yüz yıl sonra bu gizli maddelerin hükmü ortadan kalkacakmış. Bunun için, yani bu gizli maddelerin ortadan kalkmasını önlemek için, dış güçler mevcut iktidarı yıkmak istiyorlarmış. Bu bakımdan 2023 seçimleri çok önemliymiş!


1 Ocak 2023’te, Lozan imzalanalı bir asır oldu, yani süre doldu. Kendi yalanlarının hayal olduğunu; T.B.M Meclisi başkanı Mustafa Şentop “Lozan’ın gizli maddesi yoktur. Esasında uluslararası bir anlaşmanın gizli maddesinin olması da mümkün değildir” diye açıklama yapınca ancak anlayan bizim yorgun ve arsız tayfasının şimdilerde sesi çıkmaz oldu!


Bir asır, bir yalanın devam ettirilmesi için harcanan enerji ülke kalkınmasında kullanılsaydı daha neleri elde edemezdik ki! Bu arsız takımı şimdide; “Lozan’ın gizli maddelerini gizleyen maddelerin olduğunu” söylemeye başlarlarsa şaşırmayalım! Çünkü bunlar yüce Türk milletinin yeminli düşmanlarıdır, bilelim.

TBMM Başkanı Sayın Mustafa Şentop ’un açıklaması, yalandan, iftiradan, millet düşmanlığından beslenen bu zavallı zihniyete kapak olsun.