Sonbahar Ankara’sındayım. Tunalı’ya aşağı iniyorum.  Kimisi sarı, kimisi kiremit renginde, mor yapraklar kaldırımlara renk katmış. Güneş vuruyor. Dijital termometre on beş dereceyi gösteriyor. Yapı Kıredi’den içeri giriyorum, sola sapıldığında: Kitap reyonu.
Ne yalan konuşayım, kitapları görünce, kitaplara dokununca, bakışlarımı üzerlerinde geçirdikçe dünyalar benim oluyor, tüm sıkıntıları, sorunları unutuyor, kendimden geçiyorum, top patlasa yanımda duymuyorum. Türk düşün ve edebiyat dünyasından, dünya düşün ve edebiyat dünyasına kadar binlerce seçkin eser. Bu yapıtları okura kazandırdığı için özellikle ve öncelikle bankayı kutluyorum.
Bir kitap takılıyor gözüme, Semih Tezcan’ın “Yunus Emre’den Nazım Hikmet’e Türkçe”. Konu Türkçe olunca yağım bağım eriyor.  Hocanın araştırmalarını içeren bilimsel makalelerini toplayan ve yayına hazırlayan öğrencileri bu muhteşem kitabı Yapı Kıredi Yayınlarından çıkarmışlar. Kitabevinde ilerledikçe aynı hocanın, “İpek Yolu’ndan Anadolu’ya Türkçe” kitabını görüyorum. Yine araştırmalarından ortaya çıkan bilimsel makalelerini içeriyor. Bunlar Türkçe ile ilgili en son ve en yeni bulgulardan oluşuyor. Kitaba hasta olan ben, fiyatını gösteren arka kapaktaki küçük banda takılıyorum ve irkiliyorum: İkisini de almak istiyorum, ama hem elimi yakıyor fiyatı, hem cebimi. Birincisi 950 TL, ikincisi 1000 TL. Bu, nasıl olur?
Hasan Ali Yücel’i anımsadım, Süleyman Demirel’i. Milli Eğitim Yayınlarından çıkan “Beyaz Kılasikleri” ve “Bin Temel Eseri.” Ve Kültür Bakanlığı Yayınlarını… Pahalılık karşısında okuru korumak için devlet desteğinde, zamanın koşullarına göre baskı- kaliteli kağıtla, herkesin alabileceği ucuz kitaplar çıkardılar.
Türkiye gibi gelişmekte olan, karanlıktan aydınlığa çıkmak için kavga veren ülkelerde “bilgi, düşünce, edebiyat, sanat” bu denli pahalı olmamalı, herkesin bilgiye, düşünceye, sanata erişebilirliği sağlanmalıdır. Kitap, dergi, gazete herkesin alabileceği, sinema, tiyatro, konserler herkesin gidebileceği ucuzlukta olmalıdır; gerekirse devlet “sübvanse”  edebilmeli… Kağıt ve kitap düşmanı bir iktidar olursa çok şey istemiş olurum değil mi?
Bir kitaplara bakıyorum, bir cebime… Beynim uyuşarak çıkıyorum kitap tapınağından.
“Kitap neden bu kadar pahalı?” / Kitap emektir, beyin işidir. Tüm sanat ürünlerinde olduğu gibi para ile ölçülemez. Ama müşterisi de olmalı, halka, başka beyinlere de ulaşabilmeli, ortak duygular, düşüncelerle bölüşülüp paylaşılabilmeli, varlığından haberdar olunabilmeli, kültür, düşünce titreşimleri yaratarak, yeni yeni kapılara, denizlere yelken açılabilmeli…
Kitabın henüz tümüyle dijital dünyada boy veremediğini düşünürsek, yine kağıda ihtiyaç duyuyoruz. O kağıt üretilmezse, kağıt fabrikaları kapatılır ortadan kaldırılırsa, tamamen dışalıma bağlanılırsa, döviz bu kadar pahalı olursa, okumayı, bilgi zenginliğini, kültürü düşünmeksizin salt kar, kazanç odaklı düşünülürse, tek müşterilerinin kitap bilgi, düşünce, sanat dostu insanlar olduğu unutulursa bu, uygarlığa ihanettir. Raflardaki kitapların etiketlerini inceliyorum. Hani “ateş pahası” derler ya, gençleri, öğrencileri düşünüyorum: Hangi parayla bu kitapları alıp okuyabilecek, Türk ve dünya sanat olaylarını takip edecek, kendilerini hangi parayla çağdaş dünyaya hazırlayacaklar? Dünya kültür, sanat ve felsefe hareketlerini nasıl izleyecekler? Tiyatro ve sinema dünyasında neler oluyor? Kitap bu kadar pahalıyken gazeteler, dergiler ucuz değilken nasıl olacak bu iş?
Türkçe üzerine yapılan araştırmaların yer aldığı kitaplar bu kadar mı pahalı olmalıydı? Dilin tarihsel köklerini öğrenmek bu kadar mı zor, bu kadar mı ağır olmalıydı?
“Okuyun, öğrenin ve düşünün” diyoruz her fırsatta. Ya “kitap bu kadar pahalı olursa, nasıl alınır ve okunur” diye sorulursa, ne yanıt vereceğiz, inandırıcı, ikna edici olarak? Evet kitap çok pahalı ve her bütçe alacak, okuyacak güçte değil. Ve iktidarın, okumakla, öğrenmekle, eğitimle büyük bir sorunu var. İnsanların kendilerini yetiştirmesiyle ilgili on bir kağıt fabrikasını satmaktan öteye hiçbir şey yapmadığını görüyoruz. Ders kitapları, defterler, gazete, dergi kağıtları, kağıtla ilgili aklınıza gelebilecek her şey dışarıdan satın alınıyor. İzmir’deki fotokopi kağıdı üreten küçük bir fabrikanın dışında, başka bir kağıt fabrikası kalmadı bu koskocaman ülkede.
Yüksek enflasyon ve yüksek fiyatla iğneden ipliğe her şeyin korkunç derecede pahalı olduğu ülkemde sanat da, edebiyat da, kültür de payına düşeni alacak, bu fırtınadan etkilenecektir. Yemek yemeye, barınmaya, çay içmeye parası olmayan üniversite gençliği sinemaya, tiyatroya gidemeyeceği gibi, kitap da alıp okuyamayacaktır.
Ben de Prof. Dr. Semih Tezcan’ın kitaplarını içim acıyarak elimin rahatlayacağı zamana bırakıyorum. / Gençler kitap satın alamazsanız da kitapçıları, kitap fuarlarını ziyaret edin, ama okumak için kitap tapınaklarına-kütüphanelere gidin, oradan aldığınız kitapları okuyun, ama mutlaka gidin, alıp okuyun…