‘’Çaresiz kaldığım zamanlarda gider, bir taş ustasını seyrederim. Adam, belki yüz kere vurur taşa. Ama değil kırmak, küçücük bir çatlak bile oluşturamaz. Sonra, birden, yüz birinci vuruşta taş ikiye ayrılıverir. İşte o zaman anlarım ki; taşı ikiye bölen o son vuruş değil, ondan öncekilerdir’ ’demiş gazeteci/fotoğrafçı Jacob RIIS…

Kararlı, istekli, heyecanlı, devamlı, sonuç odaklı, usanmadan ve azimli çalışmanın sonuç vereceği muhakkaktır.

Önyargılardan uzak, hilesiz, yalansız ve yalnızca hedefe odaklanarak kendi çabanla ve azminle kazanmanın ve başarmanın da tadına doyulmaz. Bu mutluluğu ölçecek bir alet de icat edilmemiştir. Ülkemizin gereksinimi de insanların hedefe odaklanarak çalışmasıdır.

Bu vuruşlar; dürüstlük, paylaşımcılık, samimiyet, doğruluk, okumak, güvenilir olmak, maddiyatçı ve riyakâr olmamak, çalışmak gibi davranış biçimleridir ki, eğitimle üzerinde durulmalı ve otomatik reaksiyon haline dönüştürülerek aksini yapanlar yalnızlaştırılmalıdır. Aslında bunlar faziletli yani erdemli insan olmanın koşullarıdır, yani İnsan-ı kâmildir.

Süratle yozlaşan, ayrışan, yabancılaşan, değerlerinden uzaklaşan toplumu, kenetleyecek ve barıştıracak olan değerlere en kısa sürede dönülmelidir. Unutulursa tarifi de artık zor yapılır. Atatürk’te İstiklal mücadelemizde tam da bu kararlılıkta değil miydi? Birbiri üzerine inşa edilen milli duyguların Kuvayı Milliye’ye dönüşmesi de bu azim ve inançla olmamış mıydı?

Mustafa Kemal, İsmet Paşa ile birlikte, yakın arkadaşlarıyla mücadele etme pahasına önce saltanat ve sonra laiklikle bağdaşmayan hilafeti kaldırarak medeni ve modern toplum olma yolunda kararlılık göstermiştir. Fakat her ne olursa olsun Büyük Millet Meclisi kararı olmadan hareket etmemiştir. Yetkisini hep ulusa dayandırmıştır.

28 Ekimde Çankaya’da arkadaşlarına ‘’ Efendiler, yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz’’ diyen Mustafa Kemal’in, 29 Ekim 1923 akşamı Türkiye Devletinin hükümet şeklinin Cumhuriyet olduğu yönündeki verdiği kanun tasarısının ‘’ Yaşasın Cumhuriyet’’ sesleri ile Mecliste oybirliğiyle kabul edilmesi de vereceği kararları Millete dayandırmasının en güzel örneklerindendir.

Halen, Atatürk’ten hiç ders almamışçasına Başkan hegemonyası vardır ve bunu aslında kişisel çıkarları adına teşvik edenler de vardır. Onun için koltuğu oturanların kibirlendiği ve bırakmadığı bir ülkeyiz.

1924 Anayasasının; bazı maddeleri karşı devrimin hedefindeydi. Bugün de ne olursa olsun; 1982 Anayasasının 2’nci maddesinde Cumhuriyetin niteliklerini belirten ’’Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir ‘’ hükmü tartışma konusu bile olmamalıdır. Verilecek tavizler gerici zihniyeti daha da cesaretlendirecektir. ‘’İlk üç maddeye değil dördüncü maddeye karşıyız’’ cümlesi ise sahtekârlık, aldatma, riya, ihanet ve yalan içerir, vatan hainliğidir.

Türk Silahlı Kuvvetleri Güçlendirme Vakfının yüzde 54,5 hissesine sahip olduğu TUSAŞ’a (Türk Havacılık ve Uzay Sanayii) yapılan saldırı; birlik, beraberliğimizi sekteye uğratmak ve maşası olan terör örgütü vasıtasıyla üstü örtülü mesaj vermek isteyen emperyalistlerin oyunudur. Bu oyuna artık gelmeyeceğimizi TUSAŞ çalışanları ‘’inadına daha çok çalışıp daha çok üreteceğiz’’ haykırışıyla tokat niteliğinde cevap vermiştir.

Milletimiz bu oyunları çok iyi biliyor, emperyal güçler ve aşağılık destekçileri Anadolu’da her zaman vardı, var olacaklar, ama hep derslerini almışlardı, yok olmaya devam edecekler.

101’inci yılını kutlayacağımız Cumhuriyetin değerini komşu ülkelere bakarak bile anlayabiliriz. Özellikle kadınlarımız Cumhuriyet idaresinde cinsiyet ayırımcılığı olmadan insan olmanın onuru ile yaşamanın ayrıcalığını fark etmelidir.

Atatürk’ün ’’Cumhuriyet fazilettir’’ diyerek bize teslim ettiği, kanla irfanla kurduğumuz Cumhuriyetin, cehennemler kudursa, ölmez nigahbanıyız ( nöbetçileriyiz).