Zaman içinde sosyalleşen insanoğlu süreçte bencillikleri, ihtirasları, egoları ve kibirleri yüzünden birbirini imha etme yarışı içerisine girdiler.
İmha etme deyince fiziki savaşları kastetmiyorum, sosyal hayattaki sürekli didişme, kavga, çekememezlik, sevgisizlik, tahammülsüzlük, ben merkeziyetçilik, paylaşımcı olamamak, çıkarcılık gibi ufak şeyler aslında…
‘’Huzurlu olmak istiyorsanız, ufak şeyleri dert etmeyin, zaten her şey ufaktır’’ demiş, Doktor Carlson.
Bizim de çok kullandığımız ‘’mutlu olmak istiyorsan başkasından bir şey bekleme’’ sözüne benzemiyor mu?
İlişkiler, çıkar üzerine kurulunca sabun köpüğü gibi de yok oluyorlar. Aslında, insanlık yavaş yavaş kayboluyor.
Karşısındakini anlamaya çalışanlar da adeta kelaynak kuşları gibi nesli tükenmeye yüz tutmuşlar. Sevgi ve barış dilini kullanan nazik, ılımlı ve sevecen insanların başarılı olamayacağı algısından hareketle başarıyı kavga, kabalık ve saldırmada arayanların sürekli çoğaldığı dönemin içindeyiz.
İletişim kurma ve sürdürülmesinde ağır sorunlar var. Çünkü herkes en iyi ve doğruyu biliyor, kimse bilmediğini bilmiyor; herkes hep konuşmak istiyor ve konuşuyor, kimse dinlemek istemiyor ve dinlemiyor, herkes en iyi şeylere kendini layık görüyor, kimse gözündeki çapağı görmüyor, herkesin aynası ‘’ayna ayna söyle bana benden güzeli var mı?’’ ayarında, kimsenin aynası birebir göstermiyor…
Sonuç; ben layığım, en çok ben çalıştım, O benden kötü, en iyisini ben yaparım, benim yaptığımı kimse yapamaz, benim sayemde, ben, ben, ben…(hadi oradan)
Herkes işine odaklansa ve kimse ile uğraşmasa aslında mutlu da olacak. ‘’Mutluluk paylaştıkça artar’’ düsturu edinilse zaten sorun da azalacak.
Peki, mutluluk başarıda mı gizli acaba? Aslında, toplumun dikte ettiği öğretilmiş başarılardan ziyade insanın kendi başarı tarifi olmalıdır.
Kimine göre başarı; çok para kazanmak, övgü almak, işte zirveye çıkmakken,
Kimine göre de; her şekilde yardım etmek, iletişim kurmak, huzurlu olmak olabilir.
Sanal Bağımlılık artan bir tehdit olarak her geçen gün artıyor.
Öyle guruplar var ki;(siz değilsiniz, varsayımdan hareketle yazdım) sabah gözünü açıp sigara yakanlar gibi, günaydınla başlıyor, geçmiş olsun, nasılsınla devam edip iyi gecelerle bitiriyor.
Dakikalık paylaşım yapandan ilan verenine kadar çok çeşitler var. Annem Sebahat Eyüboğlu ve babam Sefer Özgür’ü kaybetmiş birisi olarak en tuhafıma gelen ve üzüldüğüm, ‘’annemi, babamı, eşimi, amcamı kaybettim, çok üzgünüm’’ paylaşımları ki, anlamaya çalışıyorum bir türlü olmuyor.
Hele ki, hasta başında paylaşılan fotoğraflar inanın ne siyasi mesaj veriyor ne de insani ders… Lütfen siz yapmayın.
Sosyal medya iki ucu keskin kılıç gibi aslında, iyi kullanabilirsen bilgi edinebilirsin ya da bir dizi de canlandırıldığı gibi telefonu elinden alınınca krize giren gencin durumunda olabilirsin.
Yazdıklarıma uyan varsa alınganlık yapmasın, aslında bunlara takılmamak lazım, bunlar ufak şeyler!
Sanal Âlemin bir tehlikesi de özellikle gençler arasında yaygınlaşan sanal kumar, yasadışı bahis siteleri yoluyla büyük bir toplumsal sorun oluşturmasıdır.
Erişim kolaylığı da bağımlılık riskini artırıyor. İnternet ve akıllı cihazların artmasıyla kumar ve şans oyunlarına zaman ve mekân fark etmeksizin erişim sağlanabiliyor olması bağımlılık riskini de büyük boyutlara ulaştırdı.
Bağımlılık kişinin iş hayatını ve ilişkilerini de kötü etkileyeceğinden azımsanmayacak kadar çok olan bu sıkıntılı durumun toplumun bütününü olumsuz etkileyeceği aşikârdır. Bu konuda aileler uyanık olmalı ve çocuklarını yakinen izlemelidirler.
Sanal Âlemin bu yönüyle de değerlendirilerek sakıncaları gözden uzak tutulmamalıdır.