Tüketime endeksli ekonomi anlayışının önlenemez savruluşuyla zaten kırılgan olan ekonomimiz, doların bu yükselişiyle tam bir tsunami yaşıyor. Uygulanan yanlış politikalar nedeniyle ekonominin taşındığı durum geçmişe bakılarak nerelerde hatalar yapıldığını ve bunların nasıl düzeltileceğini düşünmeyi gerektiriyor. Yoksa her sıkıştığında bir düşman arayışı içine sığınıp, sorunların üzerini örtmek ülkemizin felaketi olabilir.
Siyasi istikrar ve güven ortamıyla, ekonomik istikrar at başı gider.Sert dalgalanmalarla tarihi zirvesini! Saniyelere ölçüt sürekli egale eden dövizde yaşanan bu git-gel ler, Tahtakale dahil yurdun dört bir yanında bazı döviz büroların Tabela Kapatıp işlemleri durdurmalarına neden olurken, diğer yanda tüm bu yaşananların Seçim Ekonomisinin güncellenip, çoğu üründe ötv’nin ertelendiği bir süreçte kendini hissettirebiliyor olması Ekonomistler tarafından hiç de hayra yorulmamaktadır!
Son iki aydaki kur hareketliliğine ve seçimlerin öne alınmasına bakıldığında önümüzdeki günlerin çok zorlu geçeceğini söylemek kehanet olmasa gerek. Zira hiçbir hükümet yüksek kurla secime gitmek istemez… buna rağmen kur artışının bir türlü önlenemiyor olması, tehlikenin çok yakın olduğunun sinyali anlamındadır ve biz hepimiz aynı geminin içinde olduğumuz gerçeğini bir an olsun göz ardı etmemeliyiz.
Demokratik devletin temeli özgürlüktür. Demokrasi olmadan reform, reform olmadan ilerleme olmaz. Oy devşirmek ve çıkar sağlamak adına, seçmene, kamuoyuna yalan söylenmemelidir. Krizin faturasını acı reçetelerle ödemek durumunda bırakılacak olan halka gerçekler tüm yalınlığıyla anlatılmalıdır… Kuşkusuz sürekli kandırılmanın dışında! Politikacı da yanlış yapabilir, yanılsama içinde olabilir. Ancak gerçekleri çarpıtıp, kamuoyunu yanıltmak amacıyla bilerek, isteyerek, gerçekler saptırılıyor ise güvensizlik, siyasetçi eliyle bir toplumu veba gibi kuşatıp yok ediyor demektir.
Siyasetin kaygan zemininde yürümek zordur kuşkusuz… Gerçekleri çarpıtıp, her şeyi çıkarınca yansıtan bir politikacı; Belleği zayıf ve teslim alınmış toplumlarda bile gün gelir güvenilir olmayı yitirir.
Toplumsal bellek “unutkanlıkla malül” olsa dahi! Tüm yaşananlar ila nihayet “hoşgörünün” engin gizeminde saklı tutulamaz ki…
Hoşgörü bende Latince “tolerance” sözcüğünün Türkçe karşılığı Tolerans kavramını çağrıştırır hep. Ve biz toplum olarak da çoğu kez hoşgörü derken tolerans da demek isteriz; fakat bu iki kavramın farklı anlamlar içerdiğinin ayırdında bile değiliz!
Kullandığımız kimi İngilizce, Latince, Arapça, Farsça veya Fransızca kökenli sözcüklerin temellendikleri kültür içindeki anlamlarını iyice kavramadan tercüme yaparsak, o zaman hem koskoca bir ulusu yanlış yönlendirmiş oluruz, hem de belki o ulusu kendileri için yaşamsal önemi olacak bir kavramdan yoksun bırakmış oluruz.
Bence coğrafyamızda demokrasi kültürünün halen kurum ve kurallarıyla yerleşik olamamasının başat sorunlarından biridir toleranssızlık!..
Aslında tolerans; “Karşındakine Katlanabilmektir.” Başkalarına tahammül etmek demokratik tutum ve düşüncelerin temellendiği özdür. Karşınızdaki kişi size son derece ters gelen tavır ve düşüncelere sahip olabilir. Ama o, insan olduğu, insan olmasıyla temellenen haklara sahip olduğu ve kişiliğinin sizinkinden farklı olabileceği çıkarımıyla, ona katlanırsınız. İşte o zaman siz, demokratik bir düşünce ve davranış biçimi olan toleransı kullanmış olursunuz.
Diğer yanda, Hoş görmek ile demokratik olmak arasında doğrudan bir ilişki yoktur; Hoşgörü affetmeye ilişkin kişisel bir tercihtir. Örneğin; ayağınıza basan kişi özür dilemediği zaman doğal olarak tepki göstermek isteyebilirsiniz, fakat tolerans tepki göstermek noktasında kesinlikle engelleyecektir.
Açıkça anlaşılıyor ki, hoşgörü kavramı, baskıcı yöntemlerden yalıtılmış, ama istenildiğinde geri alınabilecek özgürlüklerin yitirilmesini sağlamaya çalışan bir düşünce savaşının ürünü…
Evrensel hukukun koruyuculuğu altında olması gereken özgürlükleri hoşgörü ye bağlamak, demokrasiyi benimsememek anlamına gelir; benimsememek, ama hoşgörüyü savunarak benimsiyor görünmek!
Hatırlanmalıdır ki, çağdaş demokrasilerde özgürlükleri dağıtan ya da geri alan bir üst güç yoktur. Düşünce, söz, eylem özgürlükleri, bir üst gücün beğenisine tabi de
Son Söz; Bir toplumun şah damarına kanıtırcasına basan ya da basılmasını bir hak olarak görenlere, hesap vakti geldiğinde hoşgörüyle bakılmasını kimse beklememeli!