Dışarıdan normal görünüp, içinizdeki bir başka ben ile savaşmak çift kişilikli insanların en önemli çıkmazıdır.
Hele siyasiler çift kişilikli ise bu bireysel çıkmazın dışında toplumsal bir çıkmaza sebebiyet verir. Siyasilerin siyasi şizofreniye duçar olması arkasından sürüklediği kitleleri de bu onulmaz hastalığa düşürür ki Allah muhafaza eylesin.
Şizofreniye kapılmış olanlar kendilerini bir anda birileri tarafından aranan olarak lanse ederler. Gizli bilgilere ulaşan bir kimlik olarak görmeye başlarlar.
Yürüdüğü yolda elde edeceği menfaati bütün hesapların fevkinde bir çıkar olarak algılarlar. Olmayan masallara düşkün olurlar.
Aslında kendi akıllarında kurgu ile oluşturdukları hikâyeyi gerçek zannederler. Başkalarını da bu hikâyelere inanmaya davet ederler.
Yalnız bu tip insanlar savmaz bir korkuyu da bir uzuv gibi bedenlerinde taşırlar.
“Karanlık tarafım, artık dışarıya çıkmaya hazırlanıyor.” çekingenliği ile biraz da agresif olurlar.
“Herkes üstüme geliyor, içimdeki savaşı bilmiyorlar.” yakınmasıyla dolup taşarlar. Hatta “Herkes abartıyorum zannediyor, içimdeki bitmeyen savaşı gören kimse yok. Kaç kere kendime ve başkalarına zarar vermek üzereyken yakaladım, zor durdurdum ama artık gücüm kalmadı.” gibi absürt tanımlamalarla eşlerine dahi güvenmezler.
Hele bir savaşı kaybetmeye başladığını anladıklarında rutin bir yaklaşımla “Herkes gitti, beni diğer ben ile yalnız bıraktılar ve güç alacağım kimse kalmadı." şeklinde acayip bir şekilde çift kişilikken tekcil olurlar.
Yakında siyasi arenada sonuçlar netleştiğinde kendine büyük güven duyacak şekilde salvolar savuran o kişi gider, yerine etrafındakilere “bidon kafalı, göbeğini kaşıyan yaratıklar” demeye başlayan bir başka kişi gelir.
Siyasi şizofreni ile de tanışma zamanı... İyi bakın sahnedekilere... Kimden bahsettiğimi şıklarda göreceksiniz.