Turizm, yeşil yayla otunu, akan dere suyunu meraklısına pazarlama değildir. Turizm, turizme kaynak teşkil eden cazibe değerleri korumak, planlamak ve sürdürülebilirlik ilkesi baz alınarak, taşıma kapasitesi ve risk analizi yapılarak insanlığın, turizmin hizmetine sunmaktır. Kaynak değerin cazibesini geçici ya da kalıcı olarak bozmak doğal kaynağa, turizme darbedir. Ziyaretçi insanlara saygısızlıktır. Mesela yayla gibi doğal hayatın yaşandığı turizme açık kırsal alanlara turizmin yoğun olduğu dönemde iş için makinelerle müdahale etmek, o yörenin görsel ve fiziki cazibesini bozarak binlerce ziyaretçiyi hayal kırıklığına uğratmak turizm adına kabul edilebilir değildir. Doğal alanlarda, ekolojik ve fiziksel yapıya müdahale, zorunlu haller de dahil olmak üzere mutlak denetim altına alınmalı. Kamu kurumları, belediyeler, özel idare, ticari işletmeler ya da vatandaşların her türlü yasaya uygun çalışmaları da kontrollü, planlı ve doğru zamanda yapılmalıdır. Turizm alanlarında il müdürlüğü ya da valilik tüm müdahaleleri koordine etmeli. Turizm sezonunda binlerce ziyaretçinin geldiği bir zamanda yapılaşmaların, yol çalışmalarının devam etmesi turizme zarar verir. Bu şehirde de öyledir. Köyde de yaylada da öyledir. Fakat bir gerçek var ki özellikle yaylalarımızdaki yapılaşmaların çoğu ilgili mevzuata aykırı biçimde yapılmaktadır. Sonrasın da zaman zaman ortaya çıkan yıkım sahneleri ve tartışmalar da sorunu çözmeye çare olamamaktadır. Bu bölgemizde kanayan bir yaradır. Sürdürülebilir turizm bozulmayan doğa ile mümkündür.

Trabzon Lisesi'nde bir anı

Trabzon Lisesi gibi asırlık eğitim yuvalarının efsaneleşmiş eğitimcileri vardır. Hayrı Gür hocamız da tarihe tanıklık etmiş Trabzon Lisesi’nin bugün dahi, ismi yad edilen ender eğitimcilerinden biridir. Trabzon Lisesi Mezunu bir zamanlar tüm Trabzon'un takdir edip milli bayramlardaki geçiş törenlerinin vazgeçilmez bando takımının şefi Osman Mescioğlu'nun bir anısını kendi ağzından dinleyelim. Bu asırlık lisede anılar yumağı bir açılmaya görsün. Os man Mescioğlu daha sonra bitirdiği liseye Beden Eğitimi Öğretmeni olarak döner. Zamanında kendisinin Beden Eğitimi öğretmeni efsane Hayri Gür hocadır. Lisenin meşhur spor salonunda ders yaparken birden bire Hayri Hoca salonun kapısında belirir. Gerisini şimdi emeklilik hayatını yaşayan Osman hocamızdan dinleyelim: “Hayri hocam salonun kapısında belirdiği an heyecanlandım.

Öğrencilik dönemlerimizden disiplinini titizliğini bizzat yaşamış ve öğrenmiş olduğumdan aynı ciddiyetle merhum öğretmenimin yanına gidip bir güzel tekmil verip hocamıza saygıyı gösterdim. Hayri hocam aynen eski günlerdeki gibi salonu şöyle bir süzdü. Dolap ve ayakkabı düzenine baktı. Dersin konusu amuda kalmaktı. Öğrencilerin kılık kıyafetini inceledi. Sonra bana dönüp Osman hadi bir amuda kalk bakalım dedi. Emir büyük yerden gelince öğrencilerin huzurunda o hareketi yaptım. Ama biraz heyecandan olacak hafif bir kıpırdama oldu. Hayri hoca sınıfa döndü öyle olmaz böyle olacak dercesine bir de kendi amuda kalktı. O sırada yüzü kıpkırmızı oldu.

Hocam yorulmayın deyip kendisine dinlenmesini söylememe rağmen o yine salonu inceliyordu. Salonda doğrusu toz filan vardı. O günlerde sular kesik salonun taşıma suyla temizliği yapılmaya çalışılıyordu. Kafama şöyle sevgi ile eleştiri içeren bir hareketle vurup Osman salon pırıl pırıl olmalı bu çocuklar burada spor yapıyorlar dedi. Ben suların kesik filan olduğundan söz etmeye kalktığında tamam dedi ve salondan çıkıp gitti. Birazdan müdür bey sizi çağırıyorlar dedikl e r i n d e okul müdürünün odasına girdiğinde ne göreyim Hayri Hoca orda. Hemen saygı duruşumu gösterip buyurun demeye kalmadan Hayri Hoca parmağıyla müdür beyin masasını şöyle bir yoklayıp “Müdürün masası tozlu olabilir. Ama spor salonunda zerre kadar toz olmamalı” diye bize yeniden ders vermeye başladı.

Müdür şaşkın ama ben öğrencisi olduğum için hiç te şaşırmadım hocamın bu titizliğine ve salonumuz o günden sonra pırıl pırıl oldu. Hayri hocam o gün hem bana hem de okul müdürüne bir kez daha ders verirken kendisine sizin zamanlarınızdaki ne öğrenciler ne de o hassasiyetler kalmadı diyemeden çayını kahvesi içtikten sonra hadi çocuklar sizlere başarılar diliyorum deyip uzak kaldığı okuluyla hasret giderip ayrıldı.” Peki kimdi Hayri Gür hoca herkesin hayatında bir şekilde yer eden bu efsane eğitimci? “1912 yılında Limni Adası’nda doğan Hayri Gür, İstiklal Savaşı’nın ardından gerçekleşen mübadele acısını yaşadı. İlkokul 3. sınıftan sonra eğitimini Foça’da tamamlayan Hayri Gür 12 Ekim 1939 tarihinde Trabzon Lisesi’ne atandı. Tenisten voleybola, güreşten atletizme, yüzmeden kürek yarışlarına kadar birçok sporu Trabzonlulara öğretti. Trabzon Lisesi’nde beden eğitiminin yanında, coğrafya, müzik ve Almanca öğretmenliği de yaptı. İdmangücü’nde futbol oynadı. Trabzon’da neredeyse bütün amatör takımları çalıştırdı. Trabzon Lisesi’ni spor yurdu haline getirdi. Trabzonspor’un ilk başkanı Ali Osman Ulusoy’un isteği, dönemin valisinin de ricasıyla 1966 yılında Kırmızı-Beyazlı renklerle kurulan Trabzonspor’u çalıştırdı. Trabzon Lisesi’nde birbirinden yetenekli öğrenciler yetiştiren Hayri Gür, Hüseyin Avni Aker Stadı’nın inşa edilmesi ve stada şimdiki adının verilmesini sağladı. 5 yıl Beden Terbiyesi İl Müdürlüğü vekilliği yapan Hayri Gür aynı zamanda kulübümüzün yaşayan en yaşlı divan kurulu üyesi iken 8 nisan 2010 tarihinde vefat etti. Bugün Trabzon'un bir vefa nişanesi olarak ismi “Hayrı Gür Spor Salonu”nda yaşamaktadır. Hepimizin anılarında önemli yer tutan Hayri Gür hocama rahmetler diliyorken Osman Mescioğlu'na da bu güzel anısını bizimle paylaştığı için teşekkür ediyorum.

Türkçe ve Turizm

Tabelaları anlamakta zorlanıyoruz. Kavramların içi boşaltılıyor. Kültürümüzde yer alan yerleşik isimler, kavramlar, deyimler, deyişler, inancımız ve milli kültürümüzden süzülüp gelen, yüzyıllar öncesinden bizi “millet” yapan dilimizin ana unsurları ifade ve üslubu kaybolmaya başladığında bilin ki durum endişe verici bir hal almıştır. Turizmde kolaylaştırıcı, yabancı dildeki açıklayıcı yönlendirici konuğa yardımcı bilgiler içeren bildirimler dünya standartları ölçüsünde gerekli olmakla birlikte abartmamak gerektiği kanaatindeyim. Konumuz sadece turistlere yardımcı olmak için farklı dillerde yazılan tabelalar değil. Herhangi bir şehrimizi dikkatlice gezelim. Yabancı isimlerin verildiği dükkan ve mağazaların çokluğu dikk a t l e r d e n kaçmaz. Türkçe'nin gücü ve zenginliğine önce kendimizin inanması gerekir. Dünyanın önemli merkezlerini ziyaret eden biri olarak gözlemim şu: yeterince bilgilendirme. Her ülke böyle yapıyor. Ana dilimizi yok sayarak davranmak Türkçe'miz açısından telafisi güç zararlara yol açabilir. Unutmayalım Türkçemiz ağzımızdaki ana sütü gibidir. Yabancılaşmadan da yabancılara yardımcı olunur. Turizmin dili evrenseldir. Ama kendi dilini yok sayarak evrenselleşmeye katkı sunamazsın.