Yolları parke taşlı, limanı paket taşlı, Meydan'ı taş fırınlı; kışları uzun, yaylaları karlı, dağları sisli, ormanları puslu, yolları dardı. Eskiden Trabzon daha kibardı. İnsanı az, yağmuru çok; pazar günleri insanların kıymalısız, peynirlisiz günü yoktu. Yüzler güleç, insanlar yardımsever, okunan kitap sayısı çok, yazanı boldu. Denizi bereketli, balığı canlı, sahili çakıllı ve kumsalı çok, insanı toktu. Trabzon’da maça gitmeyeni yoktu.

Akşamları deniz kenarında bulunan gazinolara gidilir, iki tek atılırdı. Manolya ağacı, Trabzon hurması ve palmiye süslerdi park ve bahçeleri. Yazlık kışlık olmak üzere on sineması vardı. İstanbul’da sinemalarda hangi film oynuyorsa Trabzon'da da aynı filmler aynı hafta içinde oynardı. Kadınlar matinesini halam kaçırmazdı. Sokaklar ve yollar müze gibiydi. Chevrolet’in her çeşidine binebilirdin. Yıllara meydan okuyan tarihi liseleri ve eserleri vardı. Her türlü haksızlığa karşı insanı ayakta kalırdı.

Her şey zamanında yapılır, sıra atlanılmazdı. Fırında hiç kimse bir başkasının önüne geçmek için sızlanmazdı. Kararlara uyulur, hiç kimse "Ben yaptım, oldu!" demezdi. Her şeyin açıklanılan bir mantığı, uyulan bir kuralı vardı. Her mahallenin bir kabadayısı, uyulacak kuralları olurdu. Mahalleden olan kıza bakılmaz, laf atılmazdı. Büyük konuşunca konuşulmaz, sadece dinlenirdi. Büyüğe saygı, küçüğe sevgi vardı. Okula yürüme gidilir, uzaksa dolmuşa binilirdi.

Denize bakılır, hayal kurulurdu. Özlem ve istek sanatçı doğururdu. Resim yapanı, şiir ve kitap yazanı vardı. Engebeli ve dik yolları, güçlü duruşları, isyankâr bakışları, güzel giyeni, karar alanı, balıkçılık yapanı, top oynayanı, boks yapanı, bakıra şekil vereni, hazır bilezik öreni, şarkı söyleyeni, tütün dikeni, marul ekeni, soğan dikeni, kese kağıdı yapanı, ara sokaklarda balık satanı, denizi koruyanı, eski evini onaranı, haksızlığa karşı duranı, herkese saygı duyanı vardı.

Yüzme öğrenmek için, Uzunkum, Yenimahalle Altı, Faroz Limanı, Ganita Tombul kayası, Küçükliman Paket taşı, Mendirek on üç numarası vardı. Burada yüzme öğrenemeyenlerde denize girememe telaşı ve tekrarlarda hayal kırıklıkları artardı. Yüzme öğrenenlerde de ilk hedef 'Limanı nasıl karşıdan karşıya geçerim'in planları ve çalışma programları tam hızla devam ederdi. Geçenler ise mahallede statü kazanmış kişiler gibi gezerdi.

Uzunsokak'ın As Sineması arasında Ali Karamusa Ustada en güzel tavuk göğsü yenilirdi. Üstüne ekmek tatlısı eklenir her engel geçilirdi. Kalepark yolunda bulunan Güven Pastanesinde Gündüz Ustanın Laz Böreği ve dünyanın en güzel dondurması Salim Pastanesinde tadılırdı. En güzel, en hafif deri ayakkabı da Lale Kunduradan Hacı abiden giyilirdi. Elbise Uzunsokak'ta Vardallar konfeksiyondan alınır, saç bakımı yapılır, Uzunsokak'a dalınır, buluşmalar Piknik Pastanesine alınırdı. Akşam güneşinin batış seyri Ganita’da yapılırdı.

Futbol oynamak için Ziya Bey Sahası, Zeytinlik Çamlık Sahası, Arafilboy Maşatlık Sahası, Çömlekçi Sahası, Yavuz Selim Sahası, Karayolları Altı Sahası vardı. Bütün amatör takımlar buralarda futbol oynardı. Amatör takımlarda yetişenleri Trabzonspor kapardı. Şehirde yaşayanlar bu futbolculara tapardı. Şenol, Turgay, Kadir, Necati, Cemil, Bekir, Tuncay, Ali Yavuz, İhsan, Hüseyin, Ali Kemal gibi isimler vardı. Bu isimler seyirciye yetmez, bu futbolculara başka isimler takardı.

Hafta sonu muhakkak maça gidilir, pazar akşamları banyo yapılırdı. Bizim nesil hiçbir pazar akşamı, komşuluğa gidemezdi. Komşuya gitmeye kalksan, hemen arkandan anneler bağırmaya başlardı: "Ayıptır oğlum! Şimdi onlar banyo yapıyorlardır, hemen geri dön." Çünkü pazar akşamı ilk olarak çocuklardan banyo yapılmaya başlanır, daha sonra büyükler banyosunu yapar, daha sonra yıkanacak çamaşırlar yıkanarak bu seremoni, takriben kışın saat onsekize, yazın saat yirmiye kadar devam ederdi.

Banyonun kapısını açtığında bacanın altında, banyonun tek hakimi dimdik önünde dururdu. Uzansan tutabileceğim yerdedir, ama o seni uzanıp tutmayı hiç düşünmezdi. 'Banyonun tek hakimi benim!' dercesine, bir heykel heybetinde hep aynı yerindeydi. Ateşi altında, şapkası üstünde duran, bakır banyo kazanının altındaki sobası dökümdü. Bir sürü sırrı ve ailenin tüm çıplaklığıyla görüntüsünü kendinde saklardı. Hiç kimseye ihanet etmez ve hiç kimsenin sırrını bir başkasıyla paylaşmazdı.

Düğünler, nişanlar, nikahlar Kalepark Orduevi'nde ve Belediye Evlendirme Salonunda olurdu. Nikah ve düğünden sonra gelinin yolu kesilir, para zarfı alınmadan yol açılmazdı. Yol kesme aksiyonu görüldüğü kadar kolay olmazdı. Arabayı durdurmak ve yanında koşmak, koşarken zarfı almak kolay iş sayılmazdı. Her zarfa para konmaz, zarf açılmadan şansının ne olduğu anlaşılmazdı. Akşamın sonunda kazançlar karşılaştırılır, günün şanslısı alkışlanırdı.

Daha çok sayarım. Yazımı burda bırakayım. Ancak ne dersem diyeyim Trabzon özeldi! Kısacası kardeşim eskiden Trabzon daha güzeldi!

Kaynak: Trabzonspor Dergisi Eylül sayısı, sayfa 52-53-54 yazan: Turhan Eyüboğlu