Bulgaristan Şumnu’dan gelip, Bursa Karacabey'e yerleşen bir muhacir ailesinin oğlu olan ve Çamlihemşin Hala Köyü'nde hayata başlayıp, Rus ordusuna esir düşen iki doktorun Trabzon'da kesişen hikayeleri. Önce Cenk Alp beyefendi ile şöyle bir fotoğrafımı koyayım dedim. Tanımayanlar için söyleyeyim. Cenk efendinin babası, bizim jenerasyon için çok önemli bir kişiliktir. 1952 yılında Trabzon'a bekar gelmiş, Bulgaristan Şumnu göçmeni muhacir bir ailenin, Bursa Karacabey doğumlu, İstanbul Üniversitesi TIP Fakültesi mezunu taze bir kadın doğum doktoru. O zamanki adıyla nisaiyece. Göreve başladıktan çok kısa bir süre sonra, Uzunsokak'daki o zamanların doğum hastanesinin başhekimi oluyor. Ve çocuklarının tahsili için İstanbul’a gittiği 1966 tarihine kadar, yardımcısı Gülbeyaz ebe ile beraber binlerce Trabzonlu çocuğun doğumunu gerçekleştiriyor.

Günler geçiyor. gel zaman git zaman her sabah Trabzon Lisesi'ne gitmek için hastanesinin önünden geçen güzel bir lise talebesine vurulup yolunu gözler oluyor. Kızın geçeceği saatte sigarasını yakıp, ya kapının önüne ya da pencereye çıkıyor. Aradan zaman geçiyor Ama bakıyor ki bu iş böyle olmayacak soruyor soruşturuyor, bu güzel liselinin adının Ayfer, babasının da Trabzon' un meşhur doktorlarından aynı zamanda eczacı olan Tevfik Erçağ olduğunu öğreniyor. Kalbi pır pır eden genç Asım, bir arkadaşı vasıtasıyla Ayfer' in ağabeyi Salahattin Ercağ ile tanışıklık kurup, bir akşam onu Şehir Kulübü’ne davet ediyor. Havadan sudan konuşmalar bittikten ve iki kadeh rakı ile birlikte çıtır çıtır barbunlar yendikten sonra Asım, utana sıkıla mevzuyu Sabahattin'e açıyor.

Ayfer'i çok beğendiğini, niyetinin ciddi olduğunu, eğer uygun görürlerse görüşüp tanışıp istemeye gelmek istediğini söylüyor. O zamanların Trabzon'unda bekar, genc bir doktordan daha iyi kısmet olur mu genç bir kıza. Kısa sürede nişan nikah yapılıyor, önce Cüneyt, 1959’da da Cenk dünyaya geliyor.

ASIM BEY VE AYFER HANIM TIP BALOSUNDA

Asim Alp'in ilk çocuğu Cüneyt Cudibey İlkokulu’nu bitirdikten sonra Kadıköy maarif kolejini kazanınca, Asım Alp de İstanbul’a tayinini istedi ve Beyoğlu Kuledibi Belediye Hastanesi’nde göreve başladı. Önce klinik şefi, sonra da başhekim oldu ve oradan emekli oldu. 2002 yılında 83 yaşında İstanbul’da vefat etti. Ayfer hanım şu anda sağlıklı bir şekilde İstanbul'da hayata devam ediyor. Çok yaşasın.

Büyük oğulları Cüneyt, Kadıköy Maarif Koleji'nden sonra Bogaziçi Üniversitesi makina bölümünden mezun oldu. Cenk ise, ilkokula Trabzon İskenderpaşa’da başladı, babası İstanbul'a taşınınca ilkokuldan sonra Saint Michelle Fransız Lisesini ve Yıldız Teknik Üniversitesi inşaat bölümünü bitirdi.

Liseli Ayfer'in babası doktor-eczacı Tevfik Ercağ'in hayatı da çok ilginç. Aslen Öamlıhemşin'li olan Tevfik, Osmanlı-Rus harbinde doktor olarak askerliğini yaparken Ruslara esir düşüyor. İki senelik bir esaretin ardından Rus ordusunda görev yapan bir Ahıska Türkü, bir gece gizlice genç doktoru atının terkisine alıp bütün gece at sürerek bir Türk sınır köyüne getirerek esaretini sonlandırıyor.

Ayfer' in evi, Uzunsokak'dan Kız Enstitüsü'ne dönen köşede, şimdiki simit sarayın in olduğu yerdeydi.

Anne ve babası, ağabeyi Sabahattin, kız kardeşi Nurten ile beraber yaşıyorlardı. Asım Alp'in Trabzon'da ki evi ve muayenehanesi, Meydan'da ki Cumhuriyet Bakkaliyesinin üst katlardaydı.

Trabzon'dan yolu geçmiş, bu şehre emek vermiş, değer katmış güzel insanlara selâm olsun.

Not: Trabzon’un en eski ailelerinden Hacıalihafızların son kuşak temsilcilerinden Ömür Gökçe Hacıalihafız'a kente dair bir yaşanmışlığı kendi kaleminden dile getirip sayfamda yayınlanmasına izin verdiği için teşekkür ederim. Bu kentte geçmişe dair çok yaşanmışlıklar var. Keşke herkes yazarak tarihe not düşünebilse. 

****

RUHUN GEMİSİ YOLA ÇIKTI

Trabzon yeni bir kültür ve sanat platformuna daha kavuştu. Eğitimci yazar emekli Kültür ve Turizm Müdürlerinden Bahattin Kabahasanoğlu'nun editörlüğünü yaptığı Ruhun Gemisi/Şana Taka isimli dergi internet ortamında yayınlanmaya başlandı. İçinde değerli araştırmacı yazar ve bilim insanlarının yazılarının bulunduğu dergiye ben de bir yazı ile katkı vermenin mutluluğunu yaşadım.

Derginin uzun soluklu olmasını ve yayın hayatında başarılar diliyorum. Dergiye www.sanataka.com. adresinden ulaşabilirsiniz.

Bahattin Kabahasanoğlu dergiye katkısı olan herkese teşekkür ederek duygularını bu kıyılarda bir şeylerin eksik kaldığını belirterek şunları söylemekte: “Devir, dijital dergi devri... Aklımızda fikrimizde, kalbimizdeydi. Bu kıyılarda bir şey eksik dedik ve yola çıktık. Ruhun Gemisi ile Şana’dan demir alıp, kültür sanat denizine açıldık nihayetinde. Yalnızca şehrimiz, bölgemiz ve ülkemiz değil. Dünyada olup biten ne varsa sayfalarına yansıtan. Dolu dolu bir dergi. Prof. Dr. Sonay Çevik başkanlığındaki Yayın Kurulumuzla huzurlarınızdayız. Prof. Dr. Sadettin Korkmaz, Prof. Dr. Hikmet Öksüz, Prof. Dr. Abdullah Akat, Doç. Dr. Mahir Bayramoğlu, Dr. Aysun Aydın Öksüz, Öğr. Gör. Nazmiye Aydın.”

ÖĞRETMENLER GÜNÜ SADECE BİR KUTLAMA MIDIR?

Her yıl 24 Kasım “Öğretmenler Günü” olarak Mustafa Kemal Atatürk'ün başöğretmenliği kabul ettiği 24 Kasım 1928 günü dolaysıyla 1981 yılında itibaren kutlanmaktadır. Önemli bir mesleğin mensuplarına bir günün tahsis edilerek ülke çapında kutlanması tabi ki anlamlıdır.

Öğretmenlerimiz geleceğin teminatı olan çocuklarımızı yetiştirirken onların problemleri ve beklentilerinin ve çözüm yollarının konuşulduğu bir gün olması beklenir. Oysa 24 Kasım günlerinde çoğunlukla romantik ve duygusal ifadelerle süslü nutuk ve demeçlerle kutlanılarak eğitim dünyamıza yönelik sorunlar çoğu kez dile getirilmez.

Mesela öğretmen yetiştiren okulların Öğretmen Okulları mantığından koparılıp herhangi bir lise ya da yüksekokul gibi algılanması eğitim mantığına aykırılığı konuşulmaz. Mesela taşımacılık sisteminin köyleri okulsuz bıraktığını eğitim meşalesinin buralarda artık yanmadığından söz edilmez. Mesela ihtiyaç duyulan öğretmen sayısı ile mezun öğretmen adayı sayısı bir türlü denkleştirilemediğin ortaya çıkan “atanmayan öğretmen sorununa” bir türlü reel çözümler aranmaz. Öğretmenin özlük hakları ile, hele ki sözleşmeli çalıştırılma anlamsızlığı üzerine bir şeyler söylenmez.3600 ek göstergenin getirdiği iyileşmenin diğer konularda da gerçekleşmesi temennisi halen sürmektedir. Okullardaki yardımcı hizmetler ve idarî personelin mali hakları üzerinde durulmaz.

Çoğu okulların yakacak, temizlik, kırtasiye vb. ihtiyaçları yeterince karşılaşmazken, katkı paylarına başvurulması okul veli ilişkisine verdiği zarar da konuşulmaz. Ama “asla kayıt parası alınmayacak” vb. söylemler çokça duyulur. Öğretmen, toplumun önder kişisi rolünü günümüz dünyasında eskisi gibi sürdürememektedir. Zamanın ruhuna yenik düşen mesleğin henüz var olan saygınlığı sürdürebilmek ancak ve ancak “eğitimsiz toplum düşünülemez” mantığını yaşatmakla olur. Dershane ile okulu arasında sıkışıp kalan öğrenci sınav sisteminin çarkları arasında öğütülürken, öğretmen odaklı eğitimden ziyade kaç soruda kaç doğru yaparım telaşında. Veli de bu sistemin çarpıklığı içinde çocuğunun peşinde koşturmaktan yorulmakta.

Öğretmenin sınıfı ve öğrencileri dünyasını doldurması gerekirken hayat mücadelesine kafasını yorması da ayrı bir handikap. Eğitim yöneticilerinin atamalarının liyakata göre olması gerçeği hiç bir zaman unutulmamalı. Bugünlerde tartışılması yapılan ve Anayasa Mahkemesince de görüşülüp karara bağlanması beklenen “uzman ve başöğretmenlik” sınavları konusunda ne yazık ki öğretmen sendikaları bir fikir birliğine varmış değiller. Öğretmenlik başlı başına bir kariyer mesleği değil mi? 4 yıllık hukuk fakültesini bitiren bir avukat ya da hakimle ne farkı var Eğitim Fakültesini bitiren öğretmenin baş avukatlık diye bir unvan mı var? Ya da diyelim Karayollarındaki bir “Başmühendis” sınavla mı bu unvanı almış? Yüksek Lisansını yapan öğretmenlere bu unvanları verip bir daha sınava tabi tutmaya gerek duymadan eşitliği de, çalışmayı teşvik ederek böyle sağlamak daha mantıklı değil mi. Öğretmenim sensiz bir eğitim hayatını düşünmek olmaz. Mesleğiniz sıradan bir iş değil. Aynı zamanda gönül, sevgi ve gayret işidir. Severek yapılan işlerde başarı kaçınılmazdır. Bu ülke sizinle birlikte yücelecektir. Öğretmen örnek kimliği ve davranışları ve bilgisi ile yeni nesillerin donanımlı yetişmesinde öncü rol oynayan bir mesleğin sahibidir. Tüm öğretmenlerimizin bu özel gününü kutlar, aramızdan ayrılan bizleri yetiştiren öğretmenlerimize de rahmetler diliyorum.