Mayıs 1886’da Batum Limanı’ndan Trabzon’a doğru yol almaya başlayan gemiye binen Çaykovski pişmandır.
Bu pişmanlığı Trabzon’a varıp kendi ifadesiyle “rüya kent”te konaklayacağından değildi.
Batum’dan iki gemi kalkıyordu. O Armenia isimli gemiye bindiğine, limandaki daha yeni ve görkemli görülen Messageria Şirketine dahil gemi aklını çelmiş ve pişman olmuştu.
Fakat hava o kadar güzeldi ki Batum Trabzon arasındaki coğrafyanın muhteşemliği geminin kalitesine dair endişeleri bile aklına getirmiyordu.
14 Mayıs sabahında muhteşem bir Trabzon güneşiyle limanın açıklarına demir atan gemiden hayran kaldığı yakışıklı kollu kuvvetli bir kayıkçının sayesinde limana çıkan Çaykovski, kentin güzelliği karşısında adeta büyülenir.
Trabzon’dan “rüya şehir” diye bahseden Rus klasik müziğinin en önemli ismi Çaykovski, Hotel Europa'ya yerleşir.
“TRABZONUN İNSANLARI VE SOKAKLARI ÇEKİCİ”
Günlüğündeki notlarında “doğunun peri masallarını andıran Trabzon’da” gezinirken insanlarının çok hoş oluşu ve sokaklarının çekiciliği karşısında hayretini gizleyemez. Tiflis ve Batum'u geçerek Türkiye topraklarına ayak basan bestecinin ilk durağı Trabzon oluyor. 13 Mayıs 1886’da gemiyle Trabzon’a ulaşan besteci mektubunda burayı “rüya şehir” olarak tanımlayarak şu notları düşüyor: “Trabzon’a yaklaşıyoruz. Çok güzel. Türk konsolos, insanlar balık tutuyorlar. Şehrin ve sokaklarının -ama bilhassa yaşayanlarının- çekiciliği. Nedense bütün bunlar bana şark masallarını hatırlatıyor.”
Rusça bilen yerli bir rehberle şehri gezen Çaykovski, Türk kahvesi ve nargile içmeyi de ihmal etmez.
AT SIRTINDA SÜMELA TURU
Sümela Manastırı o yıllarda da meşhur.
Ortodoksların en önemli dini merkezlerinden biri.
Müslüman bir imparatorluğun şehrinde faaliyetlerini hiçbir kısıtlamaya tabi olmadan sürdürüyor.
Dünyaca ünlü klasik müzik ustası Çaykovski temin edilen bir at ve rehberi ile birlikte manastırı ziyaret eder.
Sonrasında İstanbul/Marsilya üzerinden Paris’e kadar sürecek yolculuğu için Trabzon’dan ayrılır.
Çaykovski'nin at sırtında Sümela’yı ziyaret etmesi kadar, Trabzon sokaklarında şehre hayran kalarak gezmesinin yankılarının eserlerine nasıl yansıdığını bilemiyorum ama bilinen bir şey varsa, o yıllarda Paris’e gitmek için Trabzon’a uğranılması gerekliliğidir.
Hotel Eurupa'nın yaşadığını düşünün. Çaykovski burada kaldı diye de kapısına bir tabela konsun ve kültür turizminin misafirlerinin ziyaretlerini hayal edin.
“Müzik gerçekten de, Tanrı’nın karanlıkta amaçsızca gezinen insanlığa sunduğu tüm hediyeler arasında en güzel olanıdır.” diyen Pyotr İlyiç Çaykovski 7 Mayıs 1840'da Rusya'nın başkenti, Moskova'nın doğusundaki bir kasabada doğmuş Romantik Dönem Rus klasik müzik bestecisidir.
Senfoni, opera, bale, enstrümantal ve oda müziği ile şarkı gibi birçok tarzda eser vermiştir.
Günümüz klasik müzik repertuvarında yer alan en popüler konser ve gösteri müziklerini yazmıştır. Bunların arasında Kuğu Gölü, Uyuyan Güzel, Fındıkkıran bale müzikleri, 1812 Uvertürü, ilk Piyano Konçertosu, gibi eserleri sayabiliriz.
Çaykovski Paris’e gitmek üzere Trabzon’a gelip burada kaldığında buradaki izlenimlerini günlüklerinde anlatmıştır. İçine kapanık bir yapıya sahip olan ünlü müzik insanı, “rüya diyarı” olarak adlandırdığı Trabzon'da kaldığı sürede kendisini tanıyan Rusların da ilgisiyle karşılaşmıştı.
Bir liman kenti olarak daha önceki yıllarda da uluslararası kültürle tanışma fırsatını yakalayan Trabzon, aynı zamanda her ülkeden seyyahın uğramadan geçemediği bir şehirdi.
Çizimler: Yıldıray Yıldırım.
KARACA MAĞARASI KEŞFİNDEKİ “İNCE”LİK...
Yıl 1987.
Trabzon ve bölgemiz turizmde yeni arayışlar içinde.
Doğal zenginliklerin kültürel varlıkların turizme kazandırılması için turizm ve Kültür Müdürlükleri büyük çaba sarf etmekte.
Gümüşhane'de bugün sadece bulunduğu kente değil Karadeniz turizmine de ivme kazandıran Karaca Mağarası'nın keşfi henüz yapılmamış.
Ama bilim insanları ve ilgili bürokratların yeraltı mağarasının varlığından yapılan araştırmalar sonunda haberleri vardı.
Mağaranın ortaya çıkartılıp yeni bir destinasyon olarak turizm dünyasına sunmak gerekiyordu.
İşte böyle bir zamanda dönemin Turizm Müdürü Volkan Canalioğlu ve ekibi bu konuya ciddi bir şekilde eğilmiş ve bilim insanları ile bu muhteşem yeraltı güzelliğini ortaya çıkartmaya çalışıyordular.
Müdür Yardımcısı Mehmet Çağdaş, Müze Müdürü Ayşe Sevim, Hasan Bayraktar, Jeoloji Mühendisi Şükrü Eruz başta olmak üzere Karaca Mağarası’nın olduğu bölgeye gidilir.
Yol yok. Çalı ve dikenlikten geçilmeyen zor yürünen, hatta yürüme yerine sürünerek gidilen, tehlikeli bir tırmanıştan sonra Karaca Mağarası’nın girişi olduğu belirlenen geçidin yanına güç bela gidilir.
O dar geçitten girilip mağaranın içlerine doğru ilerlenip, inceleme yapılarak plan proje çizilecek, mağaranın yapısı ortaya çıkartılacak.
İlk denemeyi Müdür Yardımcısı Mehmet Çağdaş yapar.
Ama bir aksilik yaşanır.
Mağaranın ağzı dar, Mehmet bey ise biraz, “topluca”dır.
Gayret eder ama nafile, mağaranın ağzından girip derinliklere doğru gidilecek karanlık dehlizleri keşfetme heyecanı ve arzusu yarım kalır.
Daha sonra mağara ağzının yapısına uygun “incelik”te bir başka görevli en az 15 milyon yıllık Karaca Mağarası'nın keşfi için karanlığa doğru adımlarını atmaya başlar.
Sonra raporlar.
Ödenek teminleri.
Tanıtımlar.
Yol yapımı.
Mağara içinin sarkık dikiklerine zarar vermeden aydınlatılması.
Yürüyüş yollarının yapımı derken Gümüşhane ve bölge yeni bir kültür/doğa/ turizm varlığına daha kavuşmuş olur.
Bugün Karaca Mağarası, etrafındaki tesislerle ve bizzat mağaranın ziyareti ile turizme hizmet vermektedir.
Mesai arkadaşımız Mehmet Çağdaş keşif için gittiği mağaranın yeryüzündeki tek girişinden içeri “sığamama”nın resmini iyi ki çektirmiş ve saklamış.
Turizm sözden çok eylemle oluyor. Trabzon turizmi için yeni “keşifler” lazım.