Hür... ya da cesur... veya bige, son tahlilde çaresiz.

Günümüz Türkiye’si için cümlenin devamı nasıl gelse doğru olur sizce?

Cevabınızı duyar gibiyim: “Çaresiz.” Evet, uygun tanımlama ne yazık ki çaresiz! Yok edici zihniyetimiz, iş makinelerini ölümcül kılmış ve ormanlarımız tükenme sınırına dayanmıştır.

Son zamanlarda ormanın, sadece insan eylemlerinin bir unsuru ve insan söyleminin bir konusu olduğunu düşünür olduk. Oysa ormanın kendine özgü bir yaşamı var; üretici ve adil... Üreticiliği sayesinde yaşıyor, adaleti sayesinde payımıza düşeni alıyoruz.

Şimdilerde ne oldu bize ki, hayat kaynağımızı kurutan yok edicilere dönüştük. Bu nasıl bir yozlaşmadır? Bu kitlesel ölüm yolu neden seçilmiştir? Daha açık bir ifadeyle bu orman düşmanlığı ne menem şeydir, bu düşmanlığı bize bulaştıranlar kimlerdir?

Bu çarpık yönelişin beslendiği zemin, ne kadim Türk kültürü ne de İslam dinidir.

İslam’ın ormana ve ağaca yüklediği değer, ana kaynaklarında açıkça görülür ve dolayısıyla konu zaman zaman camilerde de gündem olur. Ama belli ki bir yerlerde ciddi bir tıkanıklık yaşanıyor ve konu ulaşması gereken kanallara bir türlü ulaşamıyor.

Türk kültürü açısında da bir saptama yaparsak; Türklerin köklerinden dolayı denizci değil, bozkır ve dağ halkı kimliği ile tanındığını görürüz. Türklerin “ köken mitleri “ arasında yer alan “ ağaçtan yaratılma “ veya “ kayın ağacı tarafından doğurulmuş olma” motifi, özel bir yer tutar. Anadolu yörüğünün kültüründe ise; zeytin ağacı, asma kütüğü ve buğday üçlemesi vardır. Görüldüğü üzere orman, Türk kültürünün bilinen kutsalları arasında yer alır.

Eğer müdahale edilmezse; kültürel kodlarımızdan yaşanan bu sapma, bizi sonu belli bir sürecin yüzsüz mağdurları ilan edecek. Kalan ormanlarımız da utanılacak bu kimliğimizi gizlemeye yetmeyecek.

***

Bir Hint düşünürüne göre: “ Gerçeği arayan bir insana ormana gitmek yaraşır.” Bu öneride ormana üstün bir bilgelik yüklendiği görülmektedir.

Evrensel bir gerçek var ki; Orman bir bilge dünyadır ve ürünü, insana rağmen insanı yaşatma vefasıdır.

Biz bu evrensel Hint felsefesinin neresindeyiz?

Evet, biz de sıkça ormana dalıyoruz, hatta hiç çıkmıyoruz. Ne arıyoruz? Bilgelik mi yoksa başka şeyler mi? Cevabımızın bilgelik olamayacağı açıktır. Yazık.

O “başka şeyler” arayışımız ormansızlaşmaya; Ormansızlaşmada toprak erozyonuna ve yağmur suyunun akışının şiddetlenmesine yol açıyor. Bu etkileşimin sonuçları korkunç olacaktır. Bozkır ve çöl alanları tahmin edemeyeceğimiz hızla büyüyecek, dünyamız küçülecektir.

Erozyon, başlangıçta yavaş ve pek dikkat çekmeyen boyutlarda değişimlere yol açar ve fakat hızla genişleyerek felaket ölçeğine ulaşır. Fark edildiğinde iş işten çoktan geçmiştir.

Tam burada Kuzey Hindistan’da başlayan yeni bir akımdan çok etkilendiğimi ifade etmeliyim. “ Ağaçları Kucaklama hareketi” Belli ki hareketin ana felsefesi geleceğe şimdiden oksijen pompalama gayretidir.

Bu çok anlamlı bir çevre hareketidir. Biz de acilen böyle bir çevre hareketi başlatmalıyız. Ranta ve vahşi kapitalizme karşı cesur ve kitlesel bir duruş sergilenmeli ve yeni bir orman yasasıyla ormanlarımız geleceğe taşınabilmelidir.

Ey Türk milleti “ Karın üzerinde donmak üzeresin, uyumak tatlı geliyor ama aslında öldüğünün farkında bile değilsin.”