Sanıyorum millet olarak en büyük sorunlarımızdan biri bizim düşünce dünyamızda ve sosyal yaşamımızdaki olgu veya kavramları anlamlandırırken Avrupalıların jargon ve terminolojilerinin kullanmanın tek ifade şekli olduğunu sanmak. Milliyetçilik tanımında da aynı sorunu yaşıyoruz. Avrupa kaynaklı milliyetçilik kavramı beyaz ırkın üstünlüğü, mütecavizkarlık ve sömürme hakkına dayanır. Kendini farklı gördüğü her topluluktan üstün görür, iter, ötekileştirir. Kendinden olmayanı sömürmeyi doğal hakkı sayar. Sömürürken hiçbir insani ve ahlaki sınır tanımaz. Belçikalı beyaz adam Kongo’da yeterli kauçuk toplamadığı için köleleştirdiği Afrikalı bir kız çocuğunun ellerini bileklerinden kesip diğer kölelere ders olsun diye kızın babasının boynuna asmayı üstün ve efendi olduğu için kendisinin en doğal hakkı sayar. Avrupalı milliyetçiler için sömürmek ve köleleştirmek için insanların siyahi olması da şart değildir aslında. Asya’daki beyaz insanları bile Avrupa kültüründen ve milletlerinden olmadıkları için köleleştirmeyi çok normal karşılar. Bu günkü Rusların atalarını bile köle olarak kullanıp alır, satar. Rus ve akraba topluluklarının genel adı bu nedenle İngilizcede köle anlamına gelen “slave” kelimesinden türeyen “Slav”dır. Avrupa’nın buram buram faşizm kokan milliyetçilik uygulamalarına o kadar çok örnek verebiliriz ki sayfalar yetmez. Avrupa faşizmini besleyen milliyetçi anlayış kadar olmasa da Müslüman Arapların ve bizim içimizdeki Araplaşmış Türklerin gurur duyduğu Emevi anlayışı da İslam’ın kurallarını Arap milliyetçiliği ve kültürü yönüne evirerek değiştirmiş, Arap olmayan Müslümanlara Mevali diyerek Arap toplumunu yüceltmiş, diğer Müslümanları aşağılamış, haklarını kısıtlamış 2. sınıf insan muamelesi yapmıştır. Arap kültüründen etkilenen coğrafyamızda maalesef uzun yıllar köle ve cariye pazarları varlığını sürdürmüştür. Sanıyorum Araplar tarih sahnesine daha kuvvetli çıkıp Avrupalıların yerine geçebilseydi dünya Avrupa faşizmine benzer bir Arap faşizmi yaşayabilirdi ve tek fark uygulayıcıların Avrupalı Hristiyan değil, Arap Müslüman olmaları olurdu. Sanıyorum İslam adına en önemli ve faydalı gelişme bayraktarlığın Araplardan Türklere geçmesi ve böylece İslam’ın Arap faşizmiyle birlikte anılması akıbetinden kurtulmuş olmuştur.
Türk Milliyetçiliğini diğer kültürlerin milliyetçilik kriterleri ile tanımlamaya çalışmak çok haksız bir tutum olur ve çok yanlış sonuçlara götürür. Türk Milliyetçiliği Sultan Galiyev’den, Gaspıralı İsmail’den tutun Atatürk’e kadar milletini savunma amaçlıdır. Farklı millete mensup hiçbir bireyi kendi çıkarı için haksız hukuksuz ezmeyi, sömürmeyi düşünmez. Bizim milliyetçilik anlayışımızda Yavuz’un kılıcının olduğu kadar Yunus’un öğretilerinin de yeri vardır. Medeni olduğunu iddia eden Avrupa milliyetçiliğinin son yüzyıldaki ürünleri olan Hitler ve Mussolini kendi topluluğundan olmayan milyonlarca kişiyi çocuk erişkin ayırt etmeden fırınlarda yakıp, gaz odalarında zehirleyip, topluca katledip itlaf edilen zararlı hayvanlar gibi topluca çukurlara gömerken ve katlettiği insanların en küçük eşyalarına bile ganimet diyerek el koyma haysiyetsizliğini gösterirken Türk Milliyetçiliğinin aynı zaman dilimindeki en büyük temsilcisi olan Mustafa Kemal Atatürk savaşta öldürülen düşman askerleri ve annelerine “Bu memleketin toprakları üzerinde kanlarını döken kahramanlar, burada bir dost vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükun içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçikle yan yana koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen anneler, gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat uyuyacaklardır. Onlar bu toprakta canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.” demektedir. İşte Türk Milliyetçiliği duygusu böylesine yüksek bir düşünce ve duruş gerektirir. Bu düşünce ve felsefeyi kökü Türk kültürüne dayanmayan hiçbir yabancı kavramla açıklayamazsınız. Türk Milliyetçiliğini Arap veya Avrupa düşünce yapısı ve jargonu ile anlamaya ve tanımlamaya çalışırsanız hakkaniyetten uzak, haksız ve yanlış sonuçlara ulaşırsınız.
Türk Milliyetçiliğini tanımlayan kişilerin kendini Türk hisseden ve Türk kültürü ile iç içe olan kişiler olması bir gerekliliktir. Ancak bu şekilde Avrupa faşizminin temel direği olan Avrupa milliyetçiliği ile Türk milliyetçiliğinin farkı hakkaniyetle tanımlanabilir. Türk Milliyetçiliği basmakalıp dışardan ithal terminolojik terimlerle ifade edilebilecek bir olgu değildir. Bu yüksek duyguyu tanımlayabilmek ve anlayabilmek için öncelikle o derin milliyetçi külliyatı bilmek, o kültürün içinden gelmek ve yüksek bir mensubiyet duygusu ve bilinç gerektirir.