Yaya, sürücü ya da yolcu hiç fark etmiyor… Trabzon’da sorunlar yumağının bir önemli parçası Trafik ve ulaşım konusundaki kördüğüm, her geçen gün yeni düğümlerle çözümsüzlüğünü katmerleştiriyor.
Sayın yetkili ve öfkeli yöneticilerimize gelince! Onlar, anlık ve sıradan çözümlerle müzminleşmiş sorunların giderileceği alışkanlığını sürdürmekte ısrar ediyorlar;
Kimse bütünsellik, derinlik, bilim, tutarlılık ve akılcılık aramıyor bile.
Kimse, sorunlara somut projelerle yanıt arama yükünün altına girmek dahi istemiyor.
Hiç kimse bu kadim kentin, geçmişten günümüze taşınmış değerlerinin teker teker devşirilip yok edildiğini, her ne hikmetse! umursamıyor bile.
Hiç kimse Trabzon’un hiçliğe terk edilişinin tersini söylemiyorsa da… o kahrolası aidiyet anlayışıyla savunusundan ve küçük çıkarlarından vazgeçemiyor.
Kent, kent kültürü ve planlama… bir büyük bileşkenin ayrımsız parçalarını oluşturur. Bunlardan planlama doğaldır ki bir yaratım sürecidir. Plancı; kendi düşünce estetiğini ve inançlarını bilinçli ya da bilinçsiz bir biçimde mekana uygular.
Yöneticiler de öyledir, onlarda kendi yaşam pratiklerini ve dünya görüşlerini yönetişim kavrayışı içinde sorumluluk alanlarına aktarırlar… Dolayısıyla dikkatsiz, duyarsız ve donanımsız yöneticiler eliyle bir kentin varlığı, ileriye doğru hamlesi ve temel gereksinimleri yerle yeksan olup, geleceği pek ala karartılabilir.
Böylesi durumlarda asıl suçluyu görmezden gelip, salt plancıyı suçlamak, kentlerin gelişim süreçlerinde görev almış diğer aktörlerin varlığını yadsımak olur ki bu da kent yaşayanlarının (geçmişten-geleceğe kent adına görev almış olanların) yeterlik ya da yetmezliklerinin, kent kültürü ve bilincine ne denli katkı yapıp yapmadıklarının üzerinin örtülmesi anlamını taşıyacaktır.
Oysa asıl suçlular bu kentin suyunu içip, havasını soluyup, ayrımsız her tür nimetinden yararlanan ama iş zahmetine evrildiğinde ortadan kaybolan her devrin çıkar gruplarıdır.
Kuşkusuz hiçbir yönet(eme)me engellisi! Trabzon’un bir kültür ve tarih kenti… geçmişi geleceğe bağlayan bir büyük köprü olduğu gerçeğini değiştiremez. Ancak; Yerel’inden Genel’ine , Seçilmişinden-Atanmışına sözde kente sahip çıkma adına mangalda kül bırakmayan, popülizmin dik alasını uygulayan anlayışı kınamak ve kentin çıkarlarını savunmak, her şeyden önce her Trabzon sevdalısının ödevidir.
İçişleri Bakanı Soylunun Sera gölü’nün betonla kuşatılmasına itirazının, Cumhurbaşkanı ve AKP genel başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın son Potomya(Güneysu) ziyaretinde gündeme taşıyıp, partisinin İl Başkanları genişletilmiş İl Danışma Meclisi toplantısında; Bölgedeki turiz merkezleri, Ayder ve Uzungöl’deki gelişigüzel yapılaşma ve İmar-Çevre kirliliğine ilişkin sessizliğini bozarak, konuya ilişkin çözüm önerisinde bulunmasının
Ayder- Uzungöl ve tüm Doğa katliamlarının, ziyaretçilerin ruh hallerine göre çözümlenmesine gerek kalmayacağı… Yöre yaşayanlarının Söz-Yetki ve Karar süreçlerine ortaklaşa katılabileceği bir iklimi talep etmek, umarım Öfkeli ve yetkili yöneticiler bağlamında bir sorun teşkil etmez.
Kaldı ki böyle bir talebi uygarca kabulleniş… Kurum ve kurallarıyla bütünlük içinde gerçekleştiğinde; toplumun sahip çıkma güdüsü gelişip, örgütlülük düzeyi artar ve tüm yurt sathında demokrasinin gelişip, olgunlaşmasına katkı sunulmuş olur.
Tabii ki özlenen ve talep edilen Demokrasi iklimi ise?