Ülkemizi ilgilendiren meseleleri tartışırken bilgi odaklı ve dünya konjonktüründeki gelişmeleri doğru okuyarak konuşmakta fayda var. Sığ düşüncelerle, sempatik kavramları aklın ve bilginin önüne geçirip melankolik tavırlar sergileyerek çözüme ulaşmak mümkün değildir.
Ne zaman Suriyeli sığınmacılar meselesi açılsa, konu hamasi konuşmalar, lüzumsuz sempatik yaklaşımlar ve dinsel literatürdeki ensar-muhacir rötüşleriyle süslenip, geri dönmeleri için önerilerde bulunanlara vicdansız muamelesi yapılarak kapatılıyor. Esasa inilip doğru teşhisler konularak çözümler üretilmiyor. En başta şunu söylemekte yarar var. Bu insanlar ülkelerinden bir şekilde sürülerek getirilip ülkemize serpiştirilmiş mağdurlardır, bunda şüphe yok. Vicdan sahibi hiç kimse savaştan kaçıp gelen çoluk çocuk aç sefil insanlara ceberut tavırlarla yaklaşamaz, yaklaşmamalı. Biz millet olarak Kurtuluş Savaşı’nda bize her türlü alçakça eziyeti yapan Yunanlılara bile ülkelerinin yirmi yıl sonra Almanlar tarafından işgal edilmesiyle Türkiye’ye sığınmaları sonucunda kucak açıp ekmeğimizi paylaşmış bir milletiz, Suriye’den kaçıp bize sığınan insanlara karşı insafsızca davranmamız düşünülemez. Fakat bu şekilde insancıl düşünceler sorunun çözümünü arayıp bulunan çareleri uygulamaya engel olmamalı.
Önce doğru soruları soralım;
- Suriyeli sığınmacıları Türkiye taşıyabilir mi? Uzun vadede sorunlar neler olabilir?
- Suriyelilerin Türkiye’ye bu ölçekte göçü masum nedenlerle izah edilebilir mi? Altında başka bir plan olabilir mi?
- Çözüm nedir?
Şimdi sorularımızı cevaplayalım;
- Gayrı resmi sayılara bakarsak Türkiye’deki Suriyeli sayısı yaklaşık beş milyon kişi. Geneli vasıfsız, eğitimsiz. İşsizlik, ekonomik sorunlar, terör gibi büyük sıkıntıları olan Türkiye’nin bu yükü kaldırması mümkün değil. Kısa vadede el yordamıyla bulunmaya çalışılan fakat çözümsüzlük yumağına dönüşen Suriyeli sorunu yakın gelecekte içinden çıkılamaz problemlere yol açacaktır. Suriyelilerin entegrasyonu ile ilgili çözüm arayışlarının hiçbir şansı yoktur. Çünkü Arap kültürü hakim kültürdür. Özellikle İslamın dili Arapçadır gibi absürt bir düşüncenin hakim olduğu, Din gerçeğinin esastan çok Arap kültürü olarak algılanıp yaşandığı ve çok önemsendiği bir coğrafyada hakim kültürün insanları olan Arapları entegre edemezsiniz. Tarih bunun örnekleriyle doludur. Entegre edilemeyen ve belli bölgelerde çoğunluk haline gelen Suriyeliler yakın bir gelecekte kendi hayat alanlarını oluşturmak için kaçınılmaz olarak imtiyazlar, haklar, özgürlükler isteyeceklerdir. Bu durum üniter yapımıza ve güvenliğimize büyük darbe vuracaktır.
- Suriyelilerin ülkemize bu ölçekte göçü kendiliğinden oluşmuş ve şartların gereği masum bir gelişme değildir. Bu ölçekte bir nüfus hareketi planlı bir şekilde yapılmış ve Türkiye’de kalıcı olmaları için her türlü ön çalışma yapılmış ve yapılmaktadır. Dünya konjonktürünü okuduğumuzda beş milyon insanın Türkiye’ye yönlendirilmesini Büyük Ortadoğu Projesi’nden bağımsız düşünmemiz ve Büyük Ortadoğu Projesini de bu projenin fikir babası olan “Samuel Huntington” ve “Medeniyetler Çatışması” tezinden bağımsız değerlendirmemiz mümkün değildir. Bu tezin Türkiye ile ilgili kısmında, “Türkiye’nin çok uluslu, çok dilli, çok dinli bir yapıya kavuşturulup Arap medeniyet kuşağı içine yöneltilerek projeye dahil edilmesi” amacını belirtmemiz sanıyorum olayı anlamamıza yardımcı olacaktır. Birinci sorunun cevabını da dikkate alırsak Maalesef Huntington’un Medeniyetler Çatışması teorisi bizlerinde yardımıyla tıkır tıkır işliyor diyebiliriz.
- Çözüm kesinlikle Suriyeli insanların kendi vatanlarına dönmelerinin sağlanmasıdır. Mevcut fiili duruma baktığımızda Suriye’nin büyük bir kısmında savaşın zaten bittiğini belirtmekte fayda var. Medeniyetler çatışması teorisinin uygulama alanı olan Büyük Ortadoğu Projesi’nin kapsamından ve içine sıkıştırılmaya çalıştığımız kısır döngüden çıkabilmemiz için Suriyelilerin ülkelerine geri gönderilmesi şarttır. Devlet aklı bunu gerektirmektedir.
Konu bir yazıya sığamayacak kadar derin ve önemlidir. Umarım sorunun çözümünde devlet aklı romantizme galip gelir. Yoksa yapılacak yanlışların faturasını gelecek nesillerimizin ödeyeceğinden şüpheniz olmasın.