Suriye devleti bütün sathıyla dünyanın süper güçlerinin ve bölge ülkelerinin oynadığı bir satranç oyununa dönüşmüş durumda. Satrancın bir tarafında; kendini bütün bölgenin efendisi gören, kaçınılmaz nihai akıbeti için Davut’u bekleyen, Ortadoğu’nun Golyatı İsrail, İsrail’in güdümünden çıkmayan, poker oynadığı gibi satranç oynayabileceğini ve çektiği restlerle rakiplerini korkutabileceğini sanan, zücaciye dükkanında dolaşan küçük beyinli bir fil kadar tahripkar ve özensiz Amerika, batı medeniyeti içinde daha etkili bir pozisyonda olmak isteyen fakat yetenekleri sınırlı, kolay taraf değiştirebilme potansiyeline sahip lümpen Fransa, küçük bir ada ülkesi olan ama derin siyasette batının sinsi lideri, Amerika ve İsrail’in sinerji ortağı, sömürü ustası İngiltere, Avrupa’nın hem ince baş ağrısı, hem bel kemiği, ekonomi devi, Mc Arthur kanunlarının ezikliğini halen bütün hücrelerinde hisseden Almanya.
Diğer tarafta Suriye’den sonra sıranın kendisinde olduğunu bilen ve Dünya görüşü ve ideolojisi taban tabana zıt Rusya ile aynı tarafta mücadele etmek durumunda olan, kaybetmemek için bütün legal-illegal yolları mübah sayan kapalı kutu İran, reelpolitik açıdan bakıldığında, teorik olarak politik kapasitesinin sahaya yansıyan pratiğin çok üzerinde olduğunu düşündüğüm, çok etkili ve disiplinli, sonuç almada azami derecede başarılı bir silahlı kuvvetlere sahip ve bu silahlı kuvvetleri sahadaki en büyük avantajı olan, konjonktür gereği kısa vadede Rusya ile işbirliği yapan Türkiye, oyunun başından beri kontrollü hamleler ile karşı tarafı istediği gibi yönlendiren, en küçük avantajını bile üstün bir stratejik akılla büyük avantajlara çeviren, tam zamanında yaptığı hamlelerle Suriye’yi kendisine mecbur bırakıp, karşı tarafın uyguladığı kontrolsüz kuvveti usta bir judocunun kıvraklığı ile kendilerine karşı kullanarak Türkiye gibi bir NATO ülkesini de yanına çekme başarısını gösteren Rusya.
Bu satrançta her iki tarafında piyonluğuna soyunan, ilk feda edilecekler arasında olan, kesinlikle Kürtlerin genelini temsilden uzak, küçük ama yabancılar tarafından kullanışlı, ütopik siyasal hedefleri olan, pragmatizmin dibine vurmuş feodal Kürt gruplarını ve Amerika’nın ve İsrail’in kuklası Arap devletlerini önemleri olmadığı için saymıyorum.
Suriye satrancında Türkiye’nin en çok dikkat etmesi ve her hamlesini çok yakından takip etmesi gereken ülke Rusya’dır. Rusya Suriye satrancını Kasparov ustalığında oynamaktadır. Türkiye’de Suriye ile ilgili yapılan bütün yorum ve üretilen düşüncelerde batı öncelikli tehdit olarak algılanmakta Rusya göreceli bir şekilde tehdit olarak görülmemekte veya yüzeyel olarak geçiştirilmektedir.
Rusya’nın Ortadoğu ve Kürt politikaları tarihine baktığımızda çok dikkat edilmesi gereken bir güç olduğunu net olarak görmekteyiz. Rusya’nın Kürtlerle ve Ermenilerle ilgili politikaları 1805 yılına kadar uzanmaktadır. Sadece bazı faaliyetlerine ana hatlarıyla bakacak olursak; 1856 yılında Petersburgdaki Rus ilimler akademisi faaliyetleri kapsamında Aleksandr Jaba tarafından Rusya’nın bölgedeki kültürel politikalarının esasını teşkil edecek ilk Kürtçe lügat hazırlanmıştır. 1920’lerde biri Leningrad ve biri Erivan’da olmak üzere iki Kürdoloji merkezi teşekkül ettirilmiş, Baküde “Kürtçe etüdler merkezi” kurulmuştur. Frejmann, Orbeli, Minorsky ve Nikitin gibi çoğu Rus ordusunda görevli şarkiyatçıların Rusya’nın politikalarına uygun Kürdoloji çalışmaları çok önemlidir. Rusya’nın bölgedeki Botan, Revandiz, Bedirhan, Şikakan gibi aşiret liderleri üzerinde zaman zaman çok etkili olduğunu ve isyanlarda arka plandaki azmettirici ülke olarak görüldüğünü bilmekteyiz.
İkinci Dünya Savaşı devam ederken 1941 yılında Bakü’ye 30 kadar aşiret liderini davet edip bir konferans düzenlendiğini ve bu konferansta alınan kararlar ışığında 1946 yılında Büyük Kürdistan’ın nüvesi olarak Rusya güdümünde “Mahabad Kürt Cumhuriyeti”nin kurulduğunu unutmamamız gerekiyor. Batının desteğiyle İran tarafından yıkılan Mahabat Kürt Cumhuriyetinden sonrada Rusya bölgedeki planlarından ve emellerinden hiç vaz geçmemiştir. Rusya’nın sıcak denizlere inmesi için kendi güdümünde olacak şekilde Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde kurulacak bir Ermeni devleti ve hemen komşuluğunda Akdeniz’e uzanan bir Kürt Devleti kurulması emeli uygulanacak uygun zemini beklemektedir. Bu amaca ulaşmak için Kürtçülük ve Ermeni faaliyetlerine destek olmayı Ortadoğu politikalarının temeli yapmıştır.
Bugün politikalarına ve davranış biçimine baktığımızda Rusya’nın emellerinden vazgeçmeyip sadece bazı stratejik değişiklikler yaptığını görüyoruz. Yakın tarihteki Kürtler ve Ortadoğu konusundaki siciline baktığımızda, Suriye satrancını Kasparov becerisiyle oynayan Rusya’ya hiçbir şekilde güvenmeyip, her hareketini dikkatle takip edip strateji geliştirmemiz gerektiği görülmektedir. Yoksa yakın zamanda Suriye sınırı boyunca Rus üniforması altında PKK-PYD militanlarıyla ortak devriye görevine çıkmamız beni hiç şaşırtmayacaktır.