Türk yazın dünyasının ünlü kalemi Peyami Safa, devleti ulusal idealin/ülkünün ışınlanma merkezi olarak görür.
Ünlü yazarımız; "İdealci devlet, koyun sürülerinden kahramanlar yaratır. İdealsiz devlet, kahramanları koyun sürüleri haline getirir" diyor.
Peyami Safa, "idealciliğin İkinci fideliği, okullardır" der.
Ve bundan 61 yıl önce 2 Ağustos 1957 tarihinde yazdığı "Türk idealciliği" başlıklı yazısında aynen şöyle bir ders notu yazar bizlere:
"Çoğu yabancı okullarda yahut da sadece yabancı kültürle yetişmiş aydınlarımızın büyük bir kısmında ulusallık/milli sinir felç halindedir. Ulusal davalarımıza karşı onları tasasız bırakan miskin bir kozmopolitizm, çoğunu bencilliğe ve rahatçılığa sürüklemiştir.
Türk okullarında da ulusal siniri pekleştiren ideal/ülkü verici bir telkin ve terbiyenin esaslarından, şartlarından/koşullarından, vasıflarından eser yoktur."
Bugünkü, yani 61 yıl sonra toplumsal manzaraya bakıp bu görüşe itiraz eden var mı aramızda?
Peyami Safa konuya ilişkin görüşlerini şöyle sürdürüyor söz konusu yazısında;
"İdealciliğin diğer bir alan yayındır: Gazeteler, dergiler, radyolar, filmler..."
Şimdilerde de televizyonlar...
"Ulusal siniri kopmamış, kendi heveslerinden ve küçük meselelerinden / sorunlarından kafasını kurtarmış, Türk tarihine ve istikbaline geleceğine bağlı hayati /yaşamsal davalarımızı kavrayan ve savunan kaç yazar tanıyorsunuz?
Cevabınızdaki rakamın dehşet verici olmasından korkarım." diyor Peyami Safa...
Peyami Safa'nın sağlığında çevresinde göremediği özlediği yazar tipi ne yazık ki bugün de yok.
*
Türk basınının 65 yıldır içindeyim. Çok önemsediğim ve çok sevdiğim bu alana muhabir olarak girdim. O günün koşullarında kurşun kalemle yazdığım haberlerimi/yazılarımı -kimi zaman- mürettiphaneye geçip elimle harf harf dizip, sayfaya yerleştirdiğimi şimdi güzel bir anı olarak anımsıyorum.
Muhabir... Düzeltmen... Yazı İşleri Müdürü... Genel Yayın Yönetmeni... Karikatürist... Yazar... Başyazar.
Benim gazetecilik yaşamımın basamakları...
Yani, gazeteciliğin her dalında/alanın da geçen bir yaşam.
Ama ülkeye, insanına /insanlığa karşı sorumluluklar.
Bunun karşılığı başarının kanıtı ulusal ve uluslararası başarılar/ödüller.
Yani, bir idealcilik/ülkücülük serüveni...
*
Türk basının 187 yıllık tarihinde pek çok kalem ustasının yetiştiğini bilmeyen yok. Nice kalem ustasının sütten ak kimliğiyle övünç duyuyoruz.
Ama bugün Türk gazeteciliğinin içine düştüğü ya da düşürüldüğü çukur ya da durum...
İnsan kendi kimliğini, varlığının inkâr eder mi?
Ne yazık ki, Türk gazeteciliği benliğine bulaşan virüs nedeniyle ulusal heyecanını, idealizmini yitirmiş görünüyor.