Bazı maçlar vardır; “Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir.” derdi büyüklerimiz. Bu maçtan önce Trabzonspor takımı, geçtiğimiz yıl da dahil olmak üzere, bu sezon öylesine kırılgan maçlar oynadı ki... Zaman geldi rakiplerine kök söktürdü, zaman geldi eften püften takımlar karşısında saç baş yoldurarak, hatta misyonunu yercesine, hak etmediği sonuçlarla sahadan handikaplı skorlarla ayrıldı.

Oysa oyuncu grubu aynı grup. Bir maç var, üç maç yok misali o günlerden bu günlere geldik. Tüm ülke spor severleri bilir ki; Trabzonspor, bırakın Karadeniz’i, tüm Anadolu’da ölüsüyle bile her yarışın içerisindedir.

Dünkü rakibi Rizespor, spora karşı tempolu, üstüne üstlük futbol kuralları içerisinde temaslı futbolla oynayan bir takım. Sahanın her bölümünde kazanma arzusunu ve yardımlaşma ile birlikte takım oyununu sahaya yansıtmayı bilen bir ekip. Daha farklı yenebileceğimiz Rizespor karşısında bu maçı net bir skorla, iki farkla bitirirken, geçmişte yaşanan yol kazalarına bu kez meydan vermeyerek galip gelmeyi bildi.

Bu maçın öylesine bir önemi vardı ki; alınacak bir mağlubiyet, küme düşme potasında olmak demekti. Bu da bıçak üstünde yürümeye benzer bir durum olurdu ki, Trabzonspor’un yaşayacağı bir olgu olamazdı. Ve de olmadı...

Çoğu maçta, Trabzonspor’a yakışmayan “derebeyi” elbiselerini giydirme sevdasında olanlar, başka rakiplerle oynarlarken Trabzonspor için “kümeye” diye bağırıp durdular. Kalesi olmayan şehir takımlarına karşı oynanan bu maç ise çok şey anlatmıştır, bu kanaatteyim. Rize maçı şunu da göstermiştir ki; her zaman dediğimiz gibi, Trabzonspor ne kadar handikaplı maçlar oynamış olsa da, yine de her takımı yenecek güçtedir.

Tehlikeli bölgeden uzaklaşmayı bırakın; bu takımı, önündeki tüm maçlara daha dirençli çıkarak, daha güzel işlere imza atarken göreceğiz. Hiçbir takım Trabzonspor’u kolay kolay mağlup edemeyecektir.

Ne Galatasaray’ı, ne Beşiktaş’ı… Trabzonspor’u yok sayamayacaktır. Tüm kadroyu yürekten kutluyorum.