10 Ağustos Cumhurbaşkanı seçiminden sonra toplumda sular durulmuyor. Kimin eli kimin cebinde belli değil. Kazanan parti ve onun desteklediği birey, kanunları hatta Anayasa’yı hiçe sayıyor. Sayın Recep Tayyıp Erdoğan Cumhurbaşkanı seçilir seçilmez partisinden, başbakanlıktan, milletvekilliğinden istifa etmesi gerekirken kılını kıpırdatmıyor. Bunu ben demiyorum hukukçular, Anayasa uzmanları söylüyor. Ama kim dinliyor ki onları.
Gerçi benim yazdıklarım hukuk devletinde olur. Mahkeme salonlarının arkasında yazılı olan “Adalet Mülkün Temelidir” sözü beyinlerde, uygulamalarda değil, yalnız duvarların süsü olarak kaldı.
Ortaya atılan bir isim var: “Yeni Türkiye” insan şaşıp kalıyor 91 yaşındaki Cumhuriyet Osmanlı’ya, padişahlığa özenen insanlar için ne kadar çabuk eskidi. 650 yıllık Osmanlı yönetimine, halifeliğe veya sultanlığa özenen kişilerin beyninde capcanlı dururken 90 yaşlarındaki Cumhuriyet çürüdü eskidi mi ne? Ama o zihniyetteki insanları da kınamamak gerekir. Çünkü onlar, yüzlerini Arap ülkelerine çevirmişler ve şeriat özlemi içinde yanıp tutuşuyorlar. Dinci kesim-dindar demiyorum- siyasetin içine kutsal dinimizi sokarak dinimizin kutsallığını zedelemeye devam ediyorlar. Umarız bu toplum bunların gerçek yüzünü görür ve gereken dersi verir.
Cumhurbaşkanı seçiminden sonra CHP gürültülü biçimde karıştı. Bence haklılar. Çünkü çatı aday, partinin karar organlarında tartışılmadan bir Genel başkanın veya birkaç yardımcısının kararı ile belirlenip , işi oldu bittiye getirmişlerdir. Bu yaklaşım hem parti üyelerine hem de partiye gönül vermiş kişilere saygısızlıktır.
Atatürk’ün kurduğu bu parti, biat partisi değildir. Doğrular, yanlışlar tartışılan bir kuruluştur. Parti içi demokrasinin işlediği bir partidir de. Ama görüyoruz ki kapı arkasında bizim özlediğimiz demokratik yaklaşım bu partide de yok.
Parti içi demokrasi , partinin tüm birimlerinde , kararların demokratik biçimde görüşülerek ve tartışılarak alınmasıdır. Genel kurulda seçilmiş delegelerin, Merkez yönetimindeki üyelerin, il,ilçe yönetimlerinin hatta parti üyelerinin ortak kararı ile alınır. Hangi ilden kimin milletvekili, belediye başkanı olacağına genel başkan veya etrafındaki birkaç yardımcısı değil, o illerin parti üyeleri karar vermelidir. Ne yazık ki partilerimizdeki parti içi demokrasi göstermelikten öteye gidemiyor.
Particilik bir heyecandır, ülküdür. Genel Başkanlar parti üyelerine bu heyecanı ve ülküyü veremezlerse işte o zaman seçime katılan oy oranı yüzde75’lerde kalır. Bir de buna dayatma eklenirse o zaman farklı sonuç beklenemez.
Çatı aday seçimi, zaman olarak yanlıştı. Aday İhsanoğlu, efendi bir insan, kültürlü, ne konuşacağını bilen bir kişilik ama politikacı değil. Toplumu heyecanlandıramadı. Bir de birinci turda değil ikinci turda çatı aday belirlenseydi durum farklı olabilirdi. Bu yaklaşım Sayın Tayip Erdoğan’ın ekmeğine yağ sürdü.
Eğriye eğri, doğruya doğru ben aday seçim biçimi nedeniyle sandığı boykot edenlere katılmıyorum. Onları biraz maceraperest görüyorum. Çünkü CHP ve MHP yandaşı olan kişilerin sandığa gitmeyişi şimdi seçilen Cumhurbaşkanına yaradı gibi.
Evet, Kılıçdaroğlu yanlış yaptı. Ama onu boy hedefi göstermek de bence doğru değil. Bu yaklaşım hem genel başkanı hem de İhsanoğlu’nu itibarsızlaştırmaktadır. Ölçü tanımadan Sayın Kılıçdaroğluna vurmak bana göre hem ahlâki değil hem de yeri ve zamanı değil.
Gördük ki MHP ve CHP’li olup da çatı adayına oy vermeyenler hiç de az değil. Öyle ise Sayın Genel Başkanlar kendi parti tabanlarına egemen değiller. Aslında İhsanoğlu, MHP esas alınarak çatı aday belirlendi. Daha çok muhafazakâr kesimden oy almak için seçilen bir adaydı. Ama tutmadı. MHP gereken desteği vermedi gibi.
Belki de ben yanılıyorum.