Şu heykel meselesine bütün detaylarıyla bir kez daha eğilelim.

Gerçek aydınlar bu işin bir kurgu olduğunu belirterek, "Bir teröristin heykeli dikilene kadar beklenmesi, sonra yıkılması bizi bir yerlere taşımak içindir" diyorlar. Doğu'da Atatürk heykellerinden rahatsız olan bölücü unsurlara "Bize heykel diktirmedininiz, biz de Atatürk heykellerini istemiyoruz" deme fırsatını vermek için bu mizansenin vizyona konulduğundan bahsediyorlar.
Yabana atılmayacak bu tahlilin nitekim emareleri de belirmeye başladı. Doğu ve Güneydoğu'da birçok vilayette Atatürk heykellerine hakarete varan saldırılar gerçekleşti. Lanetlenecek bu saldırılar etkili ağızlardan henüz gereken cevabı almadığı gibi hukuksal ciddi bir süreç de devreye sokulmadı.

İş bu minvaldeyse bütün bunlar bir senaryonun sahneye konmuş jenerikleri olarak değerlendirilebilinir.

Her konuda baba gibi açıklama yapmaktan bahseden sivil toplum örgütlerinin çok insani olanları, dut yemiş bülbül gibiler.
Egemenlik alanımız içinde hakaret heykelleşirken, alicenap yorumlarıyla satıhta sabun üstünde yürüyenler, bakıyorum da onlar dahi hiç oralı değil!

Dünyanın her köşesindeki saldırılara koydukları haklı tepki, konu Atatürk olunca rüzgar üfürüğüne paralel bir edayla cevvaliyetini  kaybediyor. Hatta erkeklikten de düşüyorlar.

Uluslararası hukukta terörü övücü, yüceltici her hamlenin ağır faturaları var. Siz İngiltere'de böyle bir heykel dikmeye kalkarsanız sizi hukukun elinden kimse kurtaramaz. Bu ABD ve bilcümle Batı devletlerinde de böyledir. İş bize gelince; bırakın yapsınlar, bırakın yaksınlar, bırakın hakaret etsinler gibi bırakınlar hukukunun himayesinde yürütülüyor.

Yapanın yanına kar kaldığı acayip bir süreç bu. Kandiller yakında yakılacakmış, anlaşılan bayram var. Bu bayram Türk'ün değil.. Anlayacağınız şahsiyet soyunurken iffet fahişeleşiyor.