Hayat/memat, cemaat derken; 15 Temmuz kalkışımı ile FETÖ olduğu anlaşılan dış bağlantılı terör örgütünün, ülkemizi nasıl bir tuzağa düşürmek istediğini, acı bir şekilde yaşadık ve gördük.

Şimdi, bu sinsi terör örgütünün temizlenmesi için çalışılıyor.

Çalışılıyor ama öylesine bir yayılmış ki, kılcal damarlara değin sızmış bir durum var ortada...

Gözaltılar... Tevkifler... Bir türlü bitmiyor...

Umarız, bu çalışma, bu takibat sonunda amaca ulaşılır. Ama en azında bu temizlik harekâtı iki seçim daha kaldırır gibi... O da gelen-giden iktidar trafiğine bağlı. Önümüzdeki seçimde FETÖ'nün yerel yönetimlere/belediyelere sızan/yerleşen kalıntılarını seçim listelerine almamakla bir başla temizlik yapılmış olunacak... Ki bu zorunlu bir durum kazanmış bulunuyor.

Öncelikle İçişleri Bakanlığı bu konuda gereken soruşturmayı bugünden yapıp temizlik harekâtını başlatmalı...

Bilirsiniz, bizim huyumuzdandır, hızlı başlarız, sonra tez yorulur, "maksat hasıl oldu" görüşüne kapılır, bırakırız.

Ah... Siyasiler keşke "koltuk sevdalanması" konusunda gösterdikleri ısrarı sözünü ettiğimiz konuda ya da diğer konularda gösterebilseler.

Ama siyasiler bir seçildi mi, oturdukları koltukları "baba malı gibi" sahipleniyor;  bir daha kalmak istemiyorlar.

Bir seviyorlar koltuğu, sonra "pir seviyor" durumu kazanıyor bu sevda.

Hürriyet Şairimiz Namık Kemal'in  -mi idi acaba?-  "Ne efsunkâr imişsin ey didâr-ı hürriyet/ Esir-i aşkın olduk" dizelerini bu gün için;  "Ne efsunkâr imişsin ey didar-ı koltuk/ Esir-i aşkın olduk"  şeklinde söylemek sanırım uygun düşüyor bu son duruma.

Üzüldüğüm taraf;  -sanırım siz de öyle düşünüyorsunuz-  demokrasimizin bunca deneyimlerden sonra;  siyasetçilerin "çamura bulaşma" hastalığını bırakamamaları, "eski çamaşır”ları hiç kurumamış, hiç gündeme gelmemiş, gün yüzüne çıkmamış gibi yeniden-yeniden "pazarlama"  "ucuz kişi"liğini imdat kapısı görüp koltuğu hiç bırakmak istemeyişleri...

Erdem üzerine kurulu demokrasi olmayınca; işte böyle  "ucuz kişilikler" prim yapabiliyor bu arenada, ne yazık ki?

***

Kanun Hükmünde Kararnamelerin (KHK) olağanüstü dönemlerin can simidi olduğunu bilerek ve her konuya böyle bir dönemin sürekli olacağı kanısıyla; hukuksal uygulamalar, kurallar getirmek ne derece doğru olur acaba?

Olağanüstü bir dönem yaşadık bu doğru... Bu nedenle kolaylığı açısından KHK'ye sarıldık.      Bu da doğru... Bunları hep günün koşulları gereği olarak düşündük. Doğru yaptık, yanlış oldu ayrı şey...

Ama unutulmaması gereken bir şey var, böylesi dönemlerde gelecek için yasa yaparken günün koşullarını ve geleceği aynı potada yoğurup sağlıklı/gerçekçi yasa yapmak gerekiyor.

Duyumlarımıza göre yılbaşı tatili sonrasında toplanacak TBMM'de ilkin yeni Seçim Yasası görüşülecek/miş. Dilerdik ki bu yasa; daha sakin kafalarla düzenlensin/yapılsın. "Ben seçimi kazanmalıyım", "koltuğu kaybetmemeliyim" siyasal saplantılarıyla seçim yasası yapılmaya kalkılırsa; yapılırken de, sonrasında da -dayanabiliyorsanız-  "seyreyle sen gümbürtüyü."

Seçim yasaları ortak görüşlerin ürünüdür her ülkede...