Önce küçük bir hikâye..
Bir balıkçı kasabası.
Tuttukları balık ile karınlarını doyurup, fazlasını çevreye satan insanlar.
Kimseye muhtaç değiller, kendi kendilerine yetebiliyorlar!
Yıllar böyle geçerken, kasabaya bir yabancı musallat olur.
Zararsızdır!
Garibim, kasaba sakinleri balık tutarken sessizce oturur sürekli onları izler.
Yıllar böyle geçer.
Yabancı, yabancılıktan çıkmıştır artık.
Bizden biri olmuştur!
Bir gün balık tutmasını bana da öğretin der.
Bunda hiçbir zarar görülmez!
Öğretirler, hem de en ince ayrıntısına kadar!
 Artık o da usta bir balıkçıdır.
Yine günlerden bir gün..
“Benim oltam yok, -bana olta yapın- der”
Hemen oltasını yaparlar kendi elleriyle!
Yine günlerden bir başka gün..
“Durun siz balık tutmayı bırakın, yorulmayın, zahmet etmeyin, sizin yerinize ben tutayım” der!
Bunda da hiçbir sakınca görmez, kasaba halkı!
Kendi oltalarını depolara kaldırırlar.
Artık “Bizden biri olan yabancı” onlar adına balık tutacaktır nasıl olsa!
Yıllar birbirini kovalar..
 “Bizden biri olan yabancı” palazlanmış ve semizlenmiştir.
Çünkü tuttuğu balıkları kasaba halkına parayla satmaya başlamıştır.
Bizim kasaba halkı artık “kendi kendine yetemez” durumdadır.
Çünkü tek üretim kaynağını “bizden biri olan yabancıya” devretmişlerdir.
 “Bizden biri olan yabancı” artık “Bizden biri gibi” değildir!
Depolardaki oltalar mı?
Hiç olmayacak bir durum olmuştur..
Oltaların ağaç sapları çürümüş, misinalarını da fareler yemiştir.
***

Dememiz odur ki!
Bu insanların Türk ve Müslüman olmaları dışında başka bir kimlikleri yoktur!
Önce, Türklük tartışmaya açılmıştır.
Sonraki hedef, İslam’dır.
İslam’ı ortadan kaldırmak için Türklüğü yıkmak gerekir!
Yine günlerden sonra gelen bir başka günde..
Birileri “Bu ezan sesi bizleri rahatsız ediyor okumayın” derse ne olacak?
Ve buna karşı koyacak kimse kalmayınca..
Asıl o zaman anlayacağız bugün sesleri çıkanların haklılığını!