Reçete’nin bu haftaki konuğu Doç. Dr. Abdulkadir Kırış oldu.
Özel Medicalpark Karadeniz Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Abdulkadir Kırış hipertansiyon, kalp damar hastaları, aritmiler ve anjiyo konularında açıklamalarda bulundu.
Hipertansiyon nedir ?
Hipertansiyon kanın damarlar içindeki basıncının olması gerekenden (normalden) daha fazla olmasıdır. Normal kan basıncını ifade etmek için kalp kasıldığında (büyük veya sistolik tansiyon) ve gevşekken (küçük veya diyastolik tansiyon) ölçülen değerleri kullanıyoruz. Bu değerlerin normal aralığı, eskiden beri küçük tansiyon için 60-90 mmHg ve büyük tansiyon için 90-140 mmHg olarak belirlenmiştir. 2017 yılında Amerika’daki bilimsel dernekler tarafından üst sınır büyük tansiyon için 130 mmHg ve küçük tansiyon için 80 mmHg ya çekilse de 2018 yılında Avrupa bilimsel dernekleri halen 140 ve 90 mmHg değerlerinin kullanılmasını önermiştir. Bu bağlamda, halen büyük tansiyon için 140 mmHg ve/veya küçük tansiyon için 90 mmHg değerinin üzerindeki kan basıncı değerlerini hipertansiyon tanısı için kullanmak uygundur.
Hipertansiyonun belirtileri nelerdir?
Hipertansiyonun yol açtığı şikayetler arasında en sık görülenler baş ağrısı (özellikle ense bölgesinde hissedilen), nefes darlığı, göğüs ağrısı, çarpıntı ve baş dönmesidir. Bununla birlikte, hemen belirtmeliyiz ki hipertansiyon hastalarının bir kısmında tansiyon yüksek olmasına rağmen herhangi bir belirti ve şikayet olmayabilir.
Hipertansiyon gelişimi için risk faktörleri nelerdir?
Hipertansiyonun daha sık görüldüğü veya hipertansiyon gelişimi için risk oluşturan durumlar kabaca ikiye ayrılabilir; değiştirilebilen ve değiştirilemeyan risk faktörleri
Değiştirilemeyen risk faktörleri nelerdir ?
Kalıtım: Ailesinde yüksek tansiyon hastası bulunan kimselerde hipertansiyon gelişme riski yüksektir. Ancak hemen belirtmeliyiz ki bu bir risk faktörü durumdur ve ailesinde hipertansiyon olan herkesin mutlaka hipertansiyonu olacağı anlamına gelmez. Ancak bu kişiler daha dikkatli olmalıdır.
Yaş: İleri yaş yüksek tansiyon gelişimi için risk oluşturan diğer bir durumdur. Bununla birlikte, hipertansiyon daha genç yaşlarda da gelişebilir ve uyumlu şikayet ve bulgular varsa ileri yaşları beklemeen doktor kontrolüne başvurulmalıdır
Cinsiyet: Erkekler hipertansiyon gelişimi için kadınlara göre daha fazla risk altındadır. Diğer bir ifadeyle, hipertansiyon erkeklerde kadınlardan daha fazla görülür.
Şeker hastalığı: Şeker hastalarında yüksek tansiyonun ortaya çıkma riski, şeker hastası olmayanlara göre daha fazladır. Ayrıca, şeker hastalarında hipertansiyonun kontrolü, şeker hastalığına bağlı börek ve diğer organ hasarlarını azaltmak için çok daha önemlidir.
Değiştirilebilen risk faktörleri nelerdir ?
Şişmanlık: Fazla kilolar, kan basıncının düzenlenmesini olumsuz etkileyerek yüksek tansiyona zemin hazırlar. Bu yüzden fazla kiloların verilmesi, kan basıncının normal düzeye indirilmesine veya hastalığın kontrol altına alınmasına büyük ölçüde yardımcı olur.
Sigara: Sigara, yüksek tansiyonun damarlar üzerindeki zararlı etkilerini hızlandırır.
Tuz: Kan basıncı, tuzlu yiyeceklerle daha da yükselir. Bu nedenle, az tuzlu diyet yüksek tansiyon hastalığının tedavisinde ilaç kullanımı yanında hastalara tavsiye edilen en önemli yaşam tarzı değişikliklerinden biridir.
Stres: Aşırı sıkıntılı yaşam biçimi, yüksek tansiyonun ortaya çıkması için zemin hazırlar.
Hareketsizlik: Düzenli yapılan egzersiz ve spor, yüksek tansiyonun kontrol altına alınmasını kolaylaştırır. Tam tersine, hareketsiz bir yaşam tarzı ise kilo alımına ve yüksek tansiyona zemin hazırlar.
Hipertansiyon tedavisi nasıl yapılır ?
Yüksek tansiyon hastalığında öncelikli hedef tansiyonu kısa süre içinde kontrol altına almaktır. Bu amaçla, yaşam tarzı değişikliği ve ilaç kullanımı olmak üzere iki temel uygulama kullanılır. Yaşam tazrı değişikliği; kilo kontrolü, diyet, sigaranın bırakılması ve düzenli egzersiz gibi yaklaşımları içerir ve hemen her hastada derhal başlatmak gerekir. Beraberinde, hastanın kan basıncı seviyesi ve genel kardiyovasküler riskine (kalp ve damar sistemine ait risk) göre hekim tarafından gerekli görülen durumlarda ilaç tedaviside derhal başlanır. Bununla birlikte, hekim tarafından yapılan tetkikler neticesinde hipertansiyon gelişimi için allta yatan bir neden varsa (örneğin böbrek damarı hastalığı veya böbrek üstü bezi hastalığı gibi) onunda tedavisi gerekir. Bu tedavi sonrası ilaç ihtiyacı ortadan kalkan hastada zamanla ilaç kesilebilir. İlaç tedavisinin başlanması mutlaka doktor kontrolünde olmalı ve hasta hekim tarafından takip altında olmalıdır. Unutmamak gerekir ki hipertansiyon tedavisi ömür boyu süren bir hastalıktır. Ayrıca, kan basıncı düzeylerinde ve ilaç kullanım ihtiyacında dönem dönem değişiklikler olabilir. Takip altında olan hastalarda bu düenlemeler hekim tarafından kolaylıkla yapılmaktadır.
KORONER ARTER HASTALIĞI
Koroner arter hastalığı nedir ?
Kalbi besleyen damarların (koroner) daralması veya tıkanmasıdır. Halk arasında kalp damar darlığı olarak bilininen bu hastalığın sebebi ateroskleroz denilen damar sertliği gelişimidir.
Koroner arter hastalığı nasıl gelişir ?
Hastalık yenidoğan döneminde damar içinde yağlı çizgilenme şeklinde başlar. İlerleyen yaşla birlikte damar cidarından damar içine büyüyerek damar darlığına ve/veya tıkanıklığına sebep olur. Bu süreç yıllar içinde geliçen bir süreçtir. Bu süreç bazı insanlarda hızlı bazı insanlarda daha yavaş ilerler.
Başlıca faktörler nelerdir?
Sigara kullanımı, şeker hastalığı, hipertansiyon, fazla kilo(obezite), kolesterol yüksekliği ve ailesel (genetik faktörler) yatkınlık hem hastalığın gelişiminde hemde mevcut hastalığın ilerlemesinde önemli risk faktörleridir.
Koroner arter hastalığına nasıl tanı konur ?
Tanı için öncelikle kalp damar hastalığı ile uyumlu özellikte göğüs ağrısı, nefes darlığı ve/veya çarpıntı gibi şikayetler olmalıdır. Örneğin, göğüs ağrısı yanma, sıkışma veya baskı tarzında olmalıdır. Ağrının eforla olması ve istirahatle geçmesi diğer bir önemli özelliğidir. Bu tarz şikayetleri olan hastalarda koroner arter hastalığı ihtimali vardır ve ileri tetkikler yapılmalıdır. Elektrokardiyografi (kalp şeridi) ve ekokardiyografi (kalp ultrasonu) ilk planda yapılan tetkikleridir. Sonrasında ihtiyaca göre efor tesi ve sintigrafi gibi tetkikler yapılır. Bu testler sonucunda damar darlığı şüphesi olan hastalarda kesin tanı ve tedavi için koroner anjiyografi yöntemine geçilir. Öte yandan, kalp krizi hastalarında ise damar tıkanıklığı kesin olduğu için direk koroner anjiyografi ile tedavi aşamasına geçilir.
Koroner anjiografi nedir ?
Koroner anjiyografi bir tanı yöntemidir ve anjiyografi cihazı kullanılarak eğitimli ve deneyimli doktor ile sağlık personelinin bulunduğu laboratuarlarda yapılır. İşlem esnasında kalp damarları (koroner arter) içine özel bir ilaç verilir ve röntgen ışınları kullanılarak damarların görüntüleri elde edilir. İşlem için hastanın uyutulmasına gerek yoktur, işlem süresince hasta uyanıktır ve konuşabilir. Koroner anjiyografi bir ameliyat değildir.
Koroner anjiografide damar darlığı olan hastalar nasıl tedavi edilir ?
Damar darlığı olan hastalarda iki önemli basamak söz konusudur. Birincisi darlığı gidermek ve damardaki kan akışını rahatlatmak. İkincisi ise tekrar daralmayı önlemek için ilaç tedavisi başlamak. Birinci basamak olan darlığı giderilmesinde de iki yol vardır; stent ve koroner by-pass ameliyatı. Hastada stent kullanımı veya koroner by-pass ameliyatı kararı hastanın anjiografisi sonrasında damar darlığının şiddetine ve yapısına göre verilmektedir. Bazı hastalarda stent kullanımı, bazı hastalarda ise koroner by-pass ameliyatı ön planda önerilmektedir.
Stent nedir ?
Kalp damarlarında darlık olan bölgeye yerleştirilen ve çeşitli metallerden (paslanmaz çelik, kobalt, platin vb.) yapılan kafes şeklindeki yapılardır. Darlık bölgesine mekanik destek sağlayarak ani tıkanmayı veya uzun süre içinde gelişen tekrar tıkanmayı azaltmak amacıyla kullanılırlar. Üç çeşit stent mevcuttur : çıplak metal stentler, ilaç kaplı stentler ve eriyebilen stentler. İlaç kaplı stentler, çıplak stentlerin metal kısmına emdirilmiş ve tekrar daralmayı azaltıcı ilaçlar içerir. Bu stentler, çıplak metal stentlere göre daha az tekrar daralma ve tıkanma oranlarına sahiptir. Eriyebilen stentler ise son zamanlarda geliştirilmiş ve damara takıldıktan sonraki aylar içinde tamamen eriyerek kaybolan stentlerdir. Bu stentler diğerlerine göre daha pahalıdır ve henüz her hasta için kullanıma uygun değildir.
ARİTMİ (RİTM BOZUKLUĞU)
Aritmi nedir, hangi şikayetlere yol açar ?
Normalde kalp atışlarının bir düzeni vardır. Bu düzen bozulursa aritmi olarak adlandırılır. Kalbin içindeki elektrik üretim ve iletim yollarının (kalbin elektrik sisteminin) bozukluğundan kaynaklanır. Temelde iki çeşit ritm bozukluğu olur; kalbin hızlı atması (taşikardi) ve yavaş atması (bradikardi). Taşikardi için önemli sebeplerden bir tanesi halk arasında fazla kablo varlığı şeklinde ifade edilen ekstra iletim yollarının varlığıdır. Bradikardi de ise normal iletim kablolarında bozulma sonucu yetersiz uyarı taşınması ve nabız düşüşü olur. Aritminin en sık yol açtığı şikayet çarpıntıdır. Bununla birlikte; nefes darlığı, göğüs ağrısı, halsizlik, bayılma ve hatta bazı ciddi ritm bozukluklarında ani ölüme de yol açabilir.
Kalıcı kalp pili nedir ve neden gereksinim duyulur?
Uyarı merkezinin (sinus düğümü) yeterli hızda uyarı oluşturamaması ve/veya iletim yolları üzerinde herhangi bir kesinti olması nedeniyle kalp atışlarının aşırı yavaşlaması halinde hastanın normal yaşamını sürdürebilmesi için gerekli kalp atış hızını sağlamak üzere vücuda yerleştirilen özel cihazlara kalp pili denir.
Kalıcı kalp pili takılması işlemi nasıl yapılır?
İşlem genelde lokal anestezi ile, göğüste kalbe giden büyük toplar damarların içinden elektrod denilen ince tellerin kalbin kulakçık ya da karıncıklarından birine veya her ikisine yerleştirilmesi ve bunların göğüs cildi altına yerleştirilen bir jeneratöre bağlanması şeklinde yapılır. Bu, genelde 30-60 dakika süren bir işlemdir.
Kalıcı kalp pili takılması ile ilişkili istenmeyen olaylar söz konusu olabilir mi, işlemin riski nedir?
Kalıcı kalp pili uygulaması küçük ölçekli bir cerrahi işlemdir. Dolayısıyla uygulamada bazı komplikasyon dediğimiz istenmeyen durumlar ortaya çıkabilir. Ancak bu işlemlerde komplikasyon riski oldukça düşüktür ve çoğu kez hayati önem taşımaz. Uygulama sırasında ortaya çıkabilecek istenmeyen durumlar arasında damara girerken akciğer zarının yırtılması, toplardamar yerine iğnenin atar damara girmesine bağlı kanamalar ve ritim bozuklukları sayılabilir. İşlemden sonra yara yerinin mikrop kapması da riskler arasında olmakla birlikte bu seyrek görülen bir durumdur.
Ritm bozukluklarında ablasyon tedavisi nedir ?
Ablasyon, ritm bozukluklarının tedavisinde kullanılan bir yöntemdir. Amaç kalp içinde çarpıntı yapan odakları bulunup yok edilmesidir. Ablasyon, birçok çarpıntı türünde tam ve kalıcı tedavi imkânı veren çok önemli bir tedavi yöntemidir. Taşikardilerde (supraventriküler taşikardiler, ventriküler taşikardiler), atriyal fibrilasyon ve flutter’da, ekstrasistollerde (erken atımlar) ve Wolff Parkinson White (WPW) Sendromu tedavisinde ablasyon yapılmaktadır. Temelde iki tip ablasyon metodu vardır; radyofrekans enerjisi ile ısıtma (halk arasında “yakma” olarak bilinmektedir) ve helyum gazı aracılığıyla soğutma (halk arasında ‘’dondurma’’ olarak bilinmektedir).
Ablasyon nasıl yapılır ?
Ablasyon işlemi elektrofizyolojik çalışma sistemi ve fluoroskopi cihazı (anjiyo cihazı) olan özel laboratuvarlarda yapılmaktadır. Ablasyon işleminde koroner anjiografide olduğu gibi kasık bölgesi uyuşturulduktan sonra kasık damarına ince bir plastik kılıf yerleştirilir. Bu kılıf içinden kateter adı verilen kablolar sokulur ve damar içinden kalbe kadar ilerletilir. Kateterlerin damar ve kalp içindeki hareketi fluoroskopi cihazı ile görüntülenir. Kateterler yardımıyla kalp içinden kalbin iletim sistemini değerlendirecek ölçümler yapılır ve kalp uyarılarak çarpıntının oluşması sağlanır. Daha sonra çarpıntı yapan odaklar aranır ve bulunur. Son aşamada kateterler yardımıyla bu bölge yakılarak (dağlanarak) veya dondurularak ablasyon yapılır. Daha sık kullanılan radyofrekans enerjisi ile yakma işlemidir.
Ablasyon işlemi ne kadar sürmektedir ?
Ablasyon genellikle ortalama bir-iki saat süren bir işlemdir. Ancak çarpıntının türüne göre bu süre daha kısa veya daha uzun olabilir.
Ablasyon işlemi ağrılımıdır ?
Ablasyon ağrısız bir işlemdir. Ablasyon işleminde genellikle sadece kasık bölgesine lokal anestezi uygulanır ve hastaya biraz sakinleştirici ilaç verilir. Bazı hastalar işlem esnasında göğüste hafif bir yanma ve ağrı hissedebilmektedir. Bu durumda gerekli olduğunda hastaya damar yolundan ilave ağrı kesiciler verilebilir. Nadiren bazı çarpıntı türlerinde genel anestezi altında da ablasyon işlemi yapılmaktadır.
Ablasyon tedavisinin avantajları nelerdir ?
Temel olarak iki önemli avantajı vardır. Birincisi, ablasyon çarpıntıya neden olan aritmilerin tedavisinde ilaç tedavisinden daha başarılı sonuç vermektedir. Supraventriküler taşikardi, ekstrasistoller ve WPW sendromunda %90-95 üzerinde kalıcı başarı elde edilmektedir. Ventriküler taşikardi ve atriyal fibrilasyonda ise %80 civarında başarı söz konusudur. Diğer önemli avantajı ise, çarpıntı yapan odaklar yok edildikten sonra herhangi bir ilaç kullanma ihtiyacının kalmamasıdır.