''Siyasetle ilgilenmeyen
aydınları bekleyen
kaçınılmaz sonuç
cahiller tarafından
yönetilmeye razı olmaktır…” 
Eflatun
Okumuş, yazmış, diploma ve kariyer edinmiş ama… Sormayan, sorgulamayan, gücün ve güçlünün hizmetine koşan, toplumun feodal yapısından medet uman, haksızlıklar karşısında kendi öz çıkarını gözeten, bilimin yol göstericiliğinde ilerleyen kurumlara sırtını dönen… ”rüzgara göre yelken açan” , tutarlı bir görüşü olmayan her dönemin “çapsız fırıldaklarını” tarihin şaşmaz yargısına havale etmek gerekir.
 Günümüzde makam, mevki beklentisi ya da bir türlü bastırılamayan korkular nedeniyle! Olaylar karşısında “bana ne!”, “sana ne!” diyebilecek kadar kimlik sorunu yaşayan! İnsanların sayısı dikkat çekecek kadar çoğalmaktadır. Bu nedenle toplumun “Aydın insan” a olan gereksinimi giderek daha bir hissedilmektedir. Aydın; “Türkçe sözlükte; Işık alan, ışıklı, aydınlık, kültürlü,  bilgili, görgülü, düşünceli, çağın gereksinimlerinin ayırdında“ şeklinde tanımlamaktadır. Aydın toplumun hak ve menfaatlerini, kişisel beklentilerin önüne koyan, Halkına öncülük eden, boyun eğmeyen, mücadeleden yüksünmeyen kişidir.
 Aydın… İnsanlara sevgiyle yaklaşan, insani ve ahlaki değerlerin var olduğu, düşünce ve ifade özgürlüğü içinde, birbirine güvenilen bir ortamda yaşamanın gerekliliğine inanan, kendisiyle barışık ve insanlık onurunun her şeyin üstünde olduğunu bilen insandır.
 Zaman zaman bilim insanlarıyla özdeşleştirilen aydın… çevresine karşı olan duruşu ve tutumu bakımından farklılığını hissettirir. Çünkü bilim insanı, seçtiği alanla bilgi üretme ve topluma uzmanlık alanı bağlamında hizmet vermeye yoğunlaşır. Bilim insanının aydın insan betimlemesini hak edebilmesi için, sahip olduğu özellikleri yeri geldiğinde; toplum adına kullanması ve aktive etmesi gerekir. Kısaca, bilim insanının aydın olarak nitelenebilmesi için, IŞIĞINI çevresine yayması, bilgi birikimini çevresiyle paylaşması, bir nevi dışa vurup aydın gibi davranması gerekir.
 Aydın insan, yaşadığı toplumu, hatta dünyayı olumlu olduğuna inandığı yönde değiştirmek isteyen ve bu uğurda bedeller ödeyen kimsedir. Öz çıkar önceliği olmayan, toplumda geniş halk yığınlarının çıkarlarını gözetendir. Aydın insan, insanlığın geleceğini; kendi düşünceleri çerçevesinde etkilemek, değiştirmek isteyen ve “yarının bugünden daha güzel olmasına” çaba harcayan, mücadeleci-paylaşımcı kişiliğe sahiptir. 
 Tarihsel süreç içinde insanın özgürleşmesi bilim, sanat, siyaset dahil her alandaki kazanımlar. “yanlışa yanlış” diyebilen yürekli insanların varlığı ile gerçekleştirilmiştir. Yanlışa yanlış diyebilmenin temel koşulu ise, Yöneten ya da Yönetme arzusunda olan buyurganın karşısında “zincirlerini çiçekle süsleyenlere” inat! Hiçbir kaygı duymadan durabilmektir.
 Bir aydının sağlam duruşu, toplumsal bilince yansır. Diğer bireylerce örnek alınır. Savunduğu değerler, daha çok geçerlilik kazanır. Toplumun değer yargıları yükselir; niteliksel gelişmelere öncülük eder ve evrensel gidişi yönlendirir… Bu genel doğru, toplum kesimlerinde ortaya çıkan sıkıntılı dönemlerde ayrı bir önem kazanır. Böyle bir durumda ortaya çıkabilecek “Onurlu Aydın Tavrı”  etkin bir uyarıcı işlevi görür. Toplumun üzerinde ve küçük çıkar hesaplarıyla SUSKUN kalanların yüzüne SU DAMLASI ETKİSİ yapar! Dünyamız olanakları bakımından, nitelikli insanlara kucak açacak denli küçülmüştür. Aydın insan, geleceği görerek önlemini alan ve içinde yaşadığı toplumu bu geleceğe hazırlayan bir donanıma sahip olmalıdır.
 Kişi, mantık yürütebilir ve sorgulayabilirse aydındır; bu nedenle de, bilimi YOL GÖSTERİCİ olarak seçmiş olanlara,  Büyük Atatürk’ün “Hayatta En Hakiki Mürşit İLİMDİR” diyerek seslenişi, aydın tanımının belirleyici ifadesidir.