Nasıl bir iştir, anlamak mümkün değil. Bu nasıl bir kırılganlıktır ki… İlk gol, Ozan Tufan’ın yoktan yere kaptırdığı bir top. İkinci gol, kornerden gelen topu izleyen Trabzonspor defansı. Bir bakıyorsunuz, 20 dakikalık, bazen 15 dakikalık periyotlarda rakibinden daha üstün oynayan bir Trabzonspor. Ama sonra bir de bakıyorsunuz ki sahada başıboş yürüyen bir Trabzonspor var.

Defans için "evlere şenlik" diyemeyiz. Ancak orta sahada topu ayağında tutacak isim Ozan Tufan’sa, hâlâ aklım almıyor. Kim önerdi? Nasıl önerdi? Hangi kriterlere göre aldık? Neden aldık? Tam bir muamma. Evet, oyuncu grubumuz eksik ve yeterli kalitede değil. Buna rağmen sahada olan oyuncuların, Samsunspor’a iyi oynarken basit hatalarla pozisyon verecek futbolcular olmadığını düşünmek isteriz.

İşte gördük. Samsunspor ne yaptı? Maçın başlangıcından bitimine kadar Trabzonspor’u kendi alanına mı hapsetti? Hayır. Trabzonspor, daha çok Samsunspor alanında mücadele etti. Ancak bir takım bu kadar mı kırılgan olur? Yazık. Bu formayı giymek bu kadar mı ucuz?

Ne Serdar’ı… Acaba birinci ligde oynayabilir mi? Misyonumuzu yiye yiye bitirdik. Şenol hocam hâlâ Ozan Tufan’ı futbolun prensi olarak görür. Bir yoğun bakımdan çıkıyoruz, bir hafta sonra ikinci yoğun bakıma giriyoruz. Nasıl bir hastalık? Nasıl bir girdap ki doktorumuz çare bulamıyor? Bizim futbolcularımız, on beş dakika durumu idare eder gibi oynadıktan sonra kendilerini gökkuşağının arkasında görüyorlar. Samsunspor taraftarı da "Trabzon kümeye" diye bağırıyor. Bu maç, kaybedilecek bir maç değildi. İşte böyle bir şey…

Futbolun dünü yok, bugünü var, sevgili Şenol hocam. Samsunspor, 80 dakika boyunca yaptığı atakları Eren Elmalı’nın alanından gerçekleştirdi. Ama Eren Elmalı’yı sahada tutup, dakika 90’da sağ beki oyundan almanın mantığını bir türlü anlayamadık. Bu kararla hangi mesaja ulaşmak istendi? Verilen mesajı kime verdiniz? Ben anlayamadım. Misyonumuzu yemeğe devam ettik. Sabır taşı olsa çatlardı…