*** ON SENE ÖNCEKİ 22 ŞUBAT 2015 TARİHLİ KÖŞE YAZIM…
BUGÜNE AİT TESPİTLERİMİ İSE SONRAKİ HAFTALARDA YAZACAĞIM.
BU YAZI; 7 HAZİRAN 2015 SEÇİMLERİ VE ÇUKUR (HENDEK DEĞİL) TERÖRİZMİ VE ÇATIŞMALARINDAN AYLAR ÖNCE KALEME ALINMIŞTIR.   

Süreçle ilgili hataların başında hükümetin silah bırakma konusunda terör örgütüne inanmasıdır…Akrep ile kaplumbağa hikayesi misali şahsım dahil mütedeyyin bir çok kimse ve kurumun uyarıları ne hazindir ki maalesef dikkate alınmamıştır.
Çözüm sürecinde terör örgütü başta bölge olmak üzere Kürtlerin yaşadığı büyük şehirlerde ve üniversitelerde gençlik örgütlenmesine gitmiş, komiteler kurmuş ve haraç toplamıştır. Süreç adı altında örgüt bütün bunları zorlanmadan yapmıştır. Nitekim en son İzmir’de Ege Üniversitesinde yaşanan olaylar ve hilale gönül vermiş memleket sevdalısı bir evladımızın hayatını kaybetmesi (Allah rahmet eylesin, acılı ailesine sabırlar versin) bu tür provokasyon ve yapılanmalara ait bir misaldir.
Çözüm sürecinde terör örgütünün illegal faaliyetlerine katılmanın kanuni yaptırımları olmadığını gören bir takım kişiler rahatça örgütsel faaliyetlere girişmiş ve örgüte sempatizan toplamaya başlamışlardır.
Sürecin en vahim hatalarından biride sadece terör örgütü ve onun vesayetindeki partinin muhatap alınmasıdır. Bu da dış ve iç kamuoyunda ‘Kürtlerin temsilcisi HDP ve PKK’ algısına yol açmış ya da bu algıyı kuvvetlendirmiştir. Halbuki Kürtlerin sadece % 30’u HDP’ye oy verdiği gibi, bu partiye oy verenlerinde % 90’ı ayrılık değil birlikten yanadır.
Süreçten cesaret alan bölgedeki bir takım sendikalar ailelerin rızası olmadan ve şiddetle karşı çıkmalarına rağmen; sendikal faaliyetler adı altında gençlerin ve çocukların kandırılmasında ve dağa gönderilmesinde son derece rahat pozisyon almışlardır…
Süreç boyunca PKK ve yandaşları sayısız defa hukukun dışına çıkmıştır. Çözüm sürecinde terör örgütü vesayeti altındaki parti dışında diğer partilerin faaliyetlerine müdahale etmiş, onların elemanlarını kaçırmış ve tehdit etmiştir. Örgütün bölgedeki yapılanması olan KCK, bütün bu kanunsuz eylemler karşısında herhangi bir hukuki sürece tabi tutulmamıştır. KCK’nın hukuksuz eylemlerine göz yumulması veya sessiz kalınması bölgedeki korku ve terör örgütünün baskısını arttırmıştır.
PKK’nın gençlik yapılanması olan YDG-H  gösteri ve faaliyetlerine hoşgörülü yaklaşılması ve engellemeye girişilmemesi memlekette vandalizme sebebiyet vermiştir.
Akil adamların rapor ve önyargıları da hükümetin hatalı davranmasına yol açmıştır. STK’lar, diğer partiler, bilge insanlar, kanat önderleri es geçilmiştir. Adeta bölge insanı PKK ve HDP’nin marabası konumuna düşürülmüştür…
Şiddeti teşvik eden ve ölümlere sebebiyet veren örgütün vesayeti altındaki siyasi parti mensupları hakkında yasal işlemlerin başlatılmaması adalet duygusunu onarılması zorlaştıracak düzeyde örselemiştir.
PKK GİBİ DÜŞÜNMEYEN YAPILAR, TABAN VE HALK PKK’YA KARŞI SAVUNMASIZDIR. ÇÖZÜM SÜRECİ BU SAVUNMASIZLIĞI ARTTIRMIŞ, DOLAYISIYLA KÜRTLER ÜZERİNDE PKK’NIN ETKİSİ ARTMIŞTIR.
Çözüm sürecinde kıymeti kendinden menkul bazı akil adam ve çevrelerin sorunun çözümü için İngiltere-İRA, İspanya-BASK modellerini örnek vermesi ise adeta bölge halkını PKK’ya teslim etmeye yönlendirmiştir. Bu durum da, gönlü bizden yana olanları terör örgütü karşısında etkisiz bırakmaya sebep olacaktır.
Çözüm sürecinin rehavetiyle PKK vesayeti altındaki partiye oy atmayacak kitleler üzerindeki baskıyı misli misli arttırmıştır. Böylece HDP’nin oyları bölgede yükselmiştir. Mesela 2004 yerel seçimlerinde il düzeyinde 5 HDP’li belediye varken çözüm süreciyle PKK unsurlarının saldığı korkuyla 2014 yerel seçimlerinde HDP’li il düzeyinde belediye sayısı 11 olmuştur…
Çözüm sürecinde güvenlik ağırlıklı politikaların terk edilmesi özgürlük ağırlıklı politikalara ağırlık verilmesi Kürtlerden önce PKK’yı terör faaliyetlerinde özgür bırakmıştır…
Çözüm sürecinde tam bir faşizan bir ifade ve eylemle örgütün vesayeti altında ki parti Kürt Siyasi Hareketi konumuna getirilmeye çalışılıp Kürtler üzerinde tekçi anlayış hakim kılınmaya çalışılmıştır.
Bölgede terör örgütüne direkt veya dolaylı destek veren faaliyetlerde bulunan kamu görevlileri hakkında herhangi bir işlem yapılmaması bölge halkını özelliklede inanç ve iş sahibi insanlarımızı üzmekte ve karamsarlığa itmektedir. Sonuçta alan hakimiyetinde örgütün elini güçlendirmektedir.
Çözüm sürecindeki ihmaller ve zaaflar sonucu PKK’lıların ve sekülerizmi despotizme dönüştürmüş Kürtlerin (Ne kadar Kürt oldukları da ayrı bir tartışma konusu), Müslüman ve mütedeyyin Kürtler üzerinde baskı ve zulmünü arttırmış, nihayetinde ise 6-7 Ekim katliamlarına yol açmıştır. Devlet dindar Kürtlerin sahipsiz olmadığını iç ve dış kamuoyuna ispatlamak zorundadır. Aksi takdirde  ‘Şah Fırat olur Şah Amed’…
Akil adamların ve siyasal erkin içindeki bazı odakların ihanet ve aymazlığı yanında paralel yapıların tahrik kokan kara propagandalarıyla Kürtlerin tek temsilcisi PKK ve HDP algısını beslemiş ya da yaymıştır. Böylece KCK’nın Kürtler üzerindeki faşizan ve tekçi baskısını arttırmıştır. Bu durum PKK/HDP’nin eline ’bölge ileride bize geçecek, şimdiden bizim yanımızda yer alın’ şeklinde bir argüman vermiştir…
Kürt sorununda halledilmeyecek mesele kalmamıştır. Demokratikleşmede muhatap halktır. Silahsızlandırmada ise muhatap örgüttür.
Hülasa Devlet, halkını terör örgütüne karşı korumada kendisini sorumlu hissetmeli,bölgede otorite boşluğuna müsaade etmemeli ve kontrolü ele almış sosyal bir devlet olmalıdır..
Can, mal ve namus güvenliğinin olmadığı yerde hangi özgürlüklerden bahsedebiliriz?..
Mele ve mahoların yaratılıştan gelen hakların teminat ve güvencesi Mehmetçiğin süngüsü ve Albayrağın gölgesidir…
Duygu düşünce ve davranışlarınızdaki sağlık ve  uyumun devamı dileğiyle esen kalın.