Evimizin değerli eşyaları arasında, üzerinde “Teşkilat-ı Mahsusa” yazan çakmaklı bir tüfeğimiz vardı. Uzaktan bakmamız serbestti, ama elimize almamız yasaktı.
Yıllardır duvarda asılı duruyordu.
Babama göre; ev bir yana, çakmaklı tüfek bir yanaydı. Agam, (ağabeyim) yirmi yaşlarına gelince aileden özel izin çıkmıştı.
Çakmaklı tüfeği eline alıp-boş olduğuna emin olduktan sonra -tüfeği sağa-sola çevirerek asker talimi yapardı.
Nasılsa askere gidecek, bir şeyler öğrenmeliydi.
Çocuksu aklımızla, aman Allah’ım o ne güçlü bir silahtı.Namlusu “Pertinka” denen bir çeşit çelikten yapılmıştı.
Anneannemin anlatmasına göre; Karadağ savaşlarında rahmetli dedem bu tüfekle harikalar yaratmış.
Arkadaşlarının tüfek namluları yalaka olduğu için attıkları mermiler düşman tarafına ulaşmazmış.
Buna karşın dedemin her attığı mermi bir Rus askerinin dünyasını değiştirirmiş.
Evimizin en değerli varlığına, çakmaklı tüfeğe bakmaya kıyamazdık. Evimize saygın konuklar geldiğinde ilk baktıkları şey çakmaklı tüfeğimizdi.
Dedemden önce kimlerin kullandığını bilmezdik. Anne annemin ifadesine göre, Balkan Savaşı’ndan önce bir Rum usta tarafından yapılmış. Yıllar sonra Osmanlıca yazıların altına “Teşkilat-ı Mahsusa” diye bir yazı eklenmiş.
Ağabeyim askere gidince uzun yalvarmalar sonucu- tüfeğe bakmama izin çıktı. Doldurup ateşlemek yasak. Sadece evirip çevirip oynayabilirdik, o kadar.
Bir gün evde kimsenin olmadığı bir zamanda biraz barut koyup ağabeyim gibi ateşlemek istedim. Aman Allahım o ne gürültü.
Fatih’in İstanbul surlarını yıktığı top gibi geldi bana..
Çakmaklı tüfek yıllarca değerini korudu. Silah tacirlerinin iştahını kabartsa bile, ailece satılmasına izin vermedik. O artık ailenin bir ferdi gibiydi.
Zaten Karadeniz’in iki vazgeçilmezi: Eğitim ve silah.
Fakir bir aile çocuğu olarak, üniversiteyi okuyabilmek için evde en son satılacak eşyalar arasında çakmaklı tüfek vardı.
Bölgemizde; Karadeniz’de düşmana karşı en güvenli koruma aracıdır bu tüfekler. Son günlerde Doğu ve Güneydoğu’da her eve bir kaleşinkof kampanyası başlatmışlar.
Merak ediyoruz.
O silahları kime, hangi düşmana karşı kullanacaklar? Yoksa yıllarca ekmek yedikleri velinimetleri kendi devletlerine mi silah çekecekler.. Bu sorunun yanıtını arıyorum.