1977-79 Rahmetli Bülent Ecevit hükümeti... Gençlik ve Spor Bakanı da Yüksel Çakmur... Özerk olmadığı için de federasyon başkanı seçimle değil atamayla geliyor.
Tam 9 kere başkan değişiyor. Ortalama çalışma süreleri 4 ay...
Bakan Çakmur, TBMM’de muhalefet partilerince eleştiri bombardımanına tutuluyor. ‘Göreve getiriyorum, başarılı olamayınca da değiştiriyorum. Ne yapayım yani. Kavun mu ki koklayayım’ diye savunma yapınca muhalefet sıralarından sesler yükseliyor: ‘Anlaşılan başbakan da seni koklamamış...’
***
Şu kulüplerimizin haline bir bakın; hangi birinin Yüksel Çakmur’dan farkı var ki?
Özellikle de yabancılar için tam bir felaket tablosu sergiliyoruz.
‘Hadi yerliler bizimdir, ses çıkarmaz’ diye ezdikçe eziyoruz. Nasılsa alternatif çok, diplomalı veya diplomasız, onuruyla oynanmış, rencide edilmiş umurlarında değil. Yedek bekleyen hocalar da ‘etik mi, değil mi’ sorgulamadan balıklama dalıyor. Ne yapsınlar ekmek parası. Kulüpler de bunu bildiği için istismar ettikçe ediyorlar.
Elde var profesyonel 127 kulüp... Oysa teknik direktörantrenör sayısı 18 bin 500.
Başarısız olacağı belli ama fark etmez; onu da yollarız yeni bir hoca getiririz. Alırken bir para, gönderirken başka bir para.
Kulüpler borçlandıkça borçlanır. Nasılsa hesap kitap soran yok. Denetleyen yok. Yapanın yanına kar kalıyor.
Özellikle yabancıları yollarken çok daha büyük zayiat veriyoruz. Kaybettiğimiz dövizlere mi yanalım, kazandığımız düşmana mı? Ne yöneticilerimiz var; kazandıkları düşman, kaybettikleri döviz oluyor...
***
Balık baştan kokuyor. Futbol Federasyonu’nun sabıkası var, kulüplere bir şey diyemez ki.
Türk tarihinin en büyük başarısının mimarı Şenol Güneş, 2002 Dünya üçüncülüğünden sonra bir de Konfederasyon Kupası üçüncülüğü yaşatmıştı. Üstelik FIFA da 2002’de Güneş’i dünyanın en başarılı teknik direktörü seçmişti.
Güneş’i gönderip Ersun Yanal’ı getiren zihniyet, başarılıyken onun da ipini çekti.
Şu anki federasyon başkanımız, Del Bosque adında dünyaca ünlü bir hocayı Beşiktaş’ın başına getirdi. Sonuçlarını almadan gönderdi. Gelirken de, giderken de Türkiye’nin paraları çarçur edildi.
Fenerbahçe de Joachim Löw’ü başarısız buldu ve yolladı. Del Bosque İspanya Milli Takımı’nı 2010’da, Löw de Almanya’yı 2014’te Dünya şampiyonu yaptı. Türkiye ise iş bilmezler sayesinde dünyanın en güçlü hocalarıyla yıllardır davalık. Bizim birer gönül elçimiz olması gereken hocalar, düşmanca davranış yüzünden bugün aleyhimizde...
***
Trabzonspor son kurban Şota’yı da yolladı. Doğrusu son 3 yılda görevine son verilen kaç hoca oldu takip edemedik. Diğer kulüplerimizden de değişiklik yapanlar oldu. Bazılarında ise eller tetikte, kurbanlık hocalar bayramını bekliyor.
Biz aslında ‘Galatasaray’a 3 kupa birden kazandıran, yönetimi ipten alan Hamza Hamzaoğlu bile tartışılıyorsa burada bir problem var’ diyecektik...
Demeye kalmadı, gönderildi bile...
İnanılır gibi değil. Önce şampiyon yapan Fatih Terim gönderildi, Mancini ve Prandelli geldi... Gerçi onların da kariyerine diyecek yok. Keşke başarılı olsalardı da tatlı tatlı ayrılsaydık. Ama olmadı, takım yerlerde süründü.
‘Bizim Hamza’yı kurtarıcı olarak göreve çağırdılar.
Beklenenin çok çok üstünde bir performansla, Galatasaray’a tarihinin en büyük başarı dönemlerinden birini yaşattı. El üstünde tutulması, 3 yıl opsiyon tanınması ve hatta 10 yıllık imzayı hak etmesi gerekirken herkesin gözleri önünde lime lime doğrandı.
‘Netekim şartlar oluşmuştur, ihtilal kaçınılmazdır’ diyen Evren Paşa gibi ortamı hazırladılar.
***
Yani Hamza Hoca senin neyine Galatasaray’a 3 kupa kazandırmak. Yönetim zaten topun ağzındaydı, senin de sezon sonuna kadar kredin vardı. Sonraki yıl şampiyon yapardın, olurdu. Bütün başarıları yarım sezona sığdırmak da neyin nesiydi...
Puronu içersin, arkana yaslanırsın, eğlencene bakarsın, birkaç süslü laf edersin, ‘monşer’ik bir etkileyicilikle havanı basarsın, kıyafetinle göz boyarsın olur biterdi...
Sen bütün beklentilerin aksine zamanı durdurdun, hayatı boyunca hep adam gibi yaşamış, tevazudan hiç taviz vermemiş, ayakları yerden kesilmemiş hiç sabıkası olmamış bir profil çizdin...
Derin güçler bu başarının önüne geçti, seni biçti. Ama hiç üzülme, tarih seni altın harflerle yazdı bile...
Ne demiştik başlıkta...
‘Bir değirmen taşıdır kulüplerimiz, öğütür hocalarımızı...’