En büyük demokrasi spordur... Çok geniş bir özgürlük alanınız vardır ama sonsuz değildir... Başkalarının özgürlüğünün başladığı yerle sınırlandırılmıştır...
Siz futbolcuysanız, kendi alanınızda da top çevirebilirsiniz, rakip yarı sahaya da geçebilirsiniz... Ancak ofsayta düşmeyeceksiniz ve rakibinize faul yapmayacaksınız...
Eğer faul yaparsanız, kusurunuzun büyüklüğüne veya küçüklüğüne göre sarı veya kırmızı kart görebilirsiniz, oyun dışı kalabilirsiniz...
Hele ceza sahanız içinde gayrinizamî bir hareket yaparsanız, aleyhinizde penaltı verilir ve üstelik kırmızı kart da görebilirsiniz... Adı üstünde ceza sahası...
Eğer darbeciler gibi burayı, başkalarını cezalandırma alanı olarak görürseniz yandınız... Takımınızı da yakarsınız, kendinizi de... Bir de hak mahrumiyeti alırsınız ki, spor hayatınız biter...
Tam tersi olur da rakipleriniz 10 kusurlu hareketi yaparsa, bu sefer de sporun kuralları sizi koruma altına alır... Rakibiniz cezalandırılır, kart görür, penaltı kazanırsınız...
Biz buna ‘sporun gücü’ diyoruz... Kuralları, kişilere göre farklı yorumlansa da özünde sporcuları da rakiplerini de sonuçtan etkilenecek, üçüncü şahısları da seyirciyi de gazeteciyi de korur... Hak ve yükümlülükleri aynı anda teminat altına alır...

***

Ya spor, darbecilerin insafına terk edilirse ne olur? Hele de “Netekim” Evren Paşa’nın... Allah korusun işiniz yaş...
Bir kere darbe olduğu hafta, futbol dâhil, bütün sportif faaliyetler askıya alınır, emir komuta zinciri içinde ileri bir tarihe ertelenir... 12 Eylül darbesinde aynen böyle oldu...
Sağ olsunlar, Trabzonspor’un ve Fenerbahçe’nin çarşamba günkü Avrupa maçlarına zorunlu olarak müsaade ettiler... Ancak Trabzonspor’un, İnter’i 1-0 yendiği maç, İtalyanlar’a karşı kulüpler veya milli maçlardaki ilk galibiyetiydi...
Elektrik tasarrufu sebebiyle bu maçın naklen yayını, Başbakan Bülent Ulusu tarafından yasaklandı ve Türkiye, bu büyük zaferi izlemekten mahrum kaldı...
Özgürlükler kısıtlanır. Mesela uluslararası kurallarda bir kıyafet sınırlaması yok da sporcunuz şampiyon olursa problem yok... Ancak Türkiye’ye döndükten sonra, hemen irticacı ilan edilir, başını açmaya zorlanır...
Hele, Köşk’e kabule çıkacaksanız, başınızı açmaya zorlanırsınız... Aksi halde resepsiyonlara katılamazsınız... İsterseniz İstiklal Marş’ınızı çaldırın, isterseniz, bayrağı göndere çektirin...
Gençlik faaliyetlerinde kurulu düzenin belirlediği sloganların dışında, ezberlenmiş görüşlerin ötesinde de bir şeyler söylersen, kesin anarşist ilan edilirsin... Paşa’nın deyimiyle, bir sağdan, bir soldan idam sıranızı beklersiniz... İster ülkücü, ister İslamcı, isterse de solcu olun... Saçınıza da, sakalınıza da, giyiminize kuşamınıza da karışırlar... Neymiş kamusal alanmış... Ne kamusal alansa, kamu binalarından, sokaklara, tarlalara, alışveriş merkezlerine kadar yaygınlaştırdılar... Stadyumlara, spor salonlarına, yüzme havuzlarına kadar her yer kamusal alan oldu...
Gençlik ve Spor dönemimizde “Bizde kamusal alan yoktur, sporsal alan vardır... Biz, sporda uluslararası kurallara talibiz, onlar neye müsaade ederse biz de ederiz” demiştik ve darbecilerin bize dayatmaya çalıştığı, bütün emrivakileri reddetmiştik...

***

Tarihin en yüzkarası darbe girişimine karşı, en güçlü seslerden biri de spor camiası oldu... Tebrik ediyoruz... Sporu siyasetin dışında tutmak önemli, ancak sağlık için yapılan sporu, sosyal hayata duyarlı kılmak da önemli...
Amatör branşlardan, federasyonlar, kulüpler ve sporcular, hocalar, yöneticiler, vahşete lanet okudular... Doğrusunu yaptılar, çünkü spor, darbe kabul etmez.