2002 öncesinde neredeyse her kulübün olduğu gibi Galatasaray’ın da Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü’ne borcu vardı ve yaklaşık 2.5 trilyondu... İlgili dairemiz, kulübün bir hesaptaki 1.8 trilyonluk (milyonluk) parasını tahsil ederek Genel Müdürlüğü’nün kasasına nakletti...
Galatasaray Başkanı merhum Özhan Canaydın, “O tahsil ettiğiniz para, Ribery’nindi... Veremeyince Ribery serbest kaldı, biz de büyük bir yıldızı elimizden kaçırdık” deyince gerçekten üzüldük. Giden gitmişti, yapacak bir şey de yoktu...
Oysa Ribery, hem çok gençti, hem de en verimli çağındaydı... Nitekim Fransa Milli Takımı’nın vazgeçilmezi haline geldiği gibi, 2007’den beri de Bayern Münih’te ve büyük başarılarda en etkin isimlerden biri oldu...

***

“Şu ana kadar hiç dava kazandığınızı görmedik” diye sürekli şakalaştığımız hukuk müşavirimiz, bir gün sevinçle çalışma odamıza girer ve müjdeyi verir: “Gaziantep Stadı’nın tahliye davasını kazandık...’’
Biz de “İyi halt ettiniz, biz oraya Milan’ı mı getirip oynatacağız... Gaziantepspor’suz bir Kamil Ocak Stadı ne işe yarar” diye tepki gösterdik...
Fenerbahçe’ye haciz yollayan, Beşiktaş’la, Trabzonspor’la mahkemelik, Bursaspor’la, Altay’la aklınıza hangi kulüp geliyorsa hepsiyle davalık bir Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, yani devlet...
Kendi bünyesinde veya özerk Futbol Federasyonu’yla, Türkiye Milli Olimpiyat ve Paralimpik Komitesi’yle, ASKF’yle, yerel yönetimlerle, üniversitelerle, hülasa iş birliği yapması gerekilen herkesle kavgalı bir devlet...
Bütün şefkatini göstermesi gerektiği kendi öz evladıyla boğaz boğaza bir anlayış... Evladını öldürerek, federasyonları cezalandırarak, kulüpleri iflas ettirerek, dolayısıyla gençliğini sokağa iterek kazanmak gerçekten kazanmak mıdır?...

***

Bizim bu uygulamaya saygı duymamız, ceberrut devlet anlayışını sürdürmemiz mümkün değildi... Ribery’yi kaybetmesinden de kendini sorumlu tutan, statları tahliye ederek çürümeye terkedişinden de dersini alan bir anlayışa hızla yöneldik... Kulüplerle, federasyonlarla müthiş bir diyalog süreci başlattık...
Önce Gaziantepspor’la borçlarını yapılandırarak, sonra Bursaspor’la anlaşarak büyük küçük farketmez hepsini bağrımıza basarak, velinimetimiz kabul ederek, öz evladımızdan ayırmayarak, aynı takımın farklı mevkilerde oynayan oyuncularıymış gibi davranarak sorunları teker teker veya toplu olarak çözerek...
Hiçbir kulübü incitmeden, dışlamadan, küstürmeden, elini taşın altına koymasını sağlayarak, tereyağından kıl çekerek, bütün engeller aşılmaya başlandı... Asla bağcıyı dövmeden sadece üzüm yiyerek... Hiçbir kulübün sorunu çözülmeden geri yollanmadı...

***

2004’te başlattığımız İddaa oyunu sayesinde kulüplerimizden yaklaşık 130 trilyon (milyon) tahsilat yaptık... Ama gelirlerine el koyarak değil, Spor Toto isim haklarından tahsil edecek paraların tamamını kesmeden, üçte ikisini onlara vererek, sadece üçte birini alarak, en güzeli de kulüplerimizin kasasına kilit vurmadan, onlara kaynak bularak ve hayatını idame ettirerek...
Sporda kulüplerin daha başarılı olduğu, sadece futbol değil amatör branşlarda da atağa kalktığı, milli ve şampiyon sporcular yetiştirdiği bir süreç başladı...
2008 sonu, bütün kulüplerin ve federasyonların borçlarının sıfırlandığı, hiçbir davanın kalmadığı bir milattı... Devletle kulüplerin sorunlarını mahkeme kapılarında değil, konuşarak çözdüğü, aile hayatının tam tesis edildiği bir milat...

***

Galatasaray Başkanı Dursun Özbek’in söylediklerini duyunca kulaklarımıza inanamadık. Sadece stadyumla ilgili 18 dava varmış genel müdürlükle... Meğer şu anda kulüplerin büyük kısmıyla davalık oldu devlet...
Ne oldu, ne bitti de yine davalara boğulduk... Hele de Spor Toto hasılatının yaklaşık 10 katrilyonu (milyar) bulduğu, pastanın bu kadar büyüdüğü, çözümün iyice kolaylaştığı bir dönemde...
Yazık ki ne yazık... Ömrünü mahkeme kapılarında geçiren, sürekli kavgayla vakit harcayan bir bakanlık, sporla ilgili projeleri ne zaman üretecek; kim, nasıl hayata geçirecek; yeni kaynaklar bulacak ve olimpiyat sporcusu nasıl yetiştirecek; özlenen başarıya nasıl ulaşacak?. Gerçekten işler iyice karıştı... Bırakın varolanları çözmek, çözülmüş olanlar bile yeniden sorun haline geldi...
Kulüpleri denetlemek, yanlış yaptırmamak, suç işlemelerine, hapse girmelerine engel olmak, devletin gücünü göstermek başka şey, şefkatle kucaklayıp destek olmak, sorunlarını çözmek, başarılı olmalarını, madalya alacak sporcu yetiştirmelerini, ülkemize gurur yaşatmalarını sağlamak başka bir şey...
Çözüm avucumuzun içinde, aslanın ağzında değil... Devlet, sever de döver de ama kulüplerle asla kavga etmez, baba evladıyla mahkemelik olmaz...