Çağımız insanının kaydıraklı telefonlarla hayatı kaymış. Çoğu insan, sosyal medya denilen bir ucubeyle birlikte kişiyi sanallaştıran bir heyulanın peşine takılmış, adeta benliğini akıllı akılsız ekranlara ram etmiş bir şekilde yaşıyor.
Birçok evli çift bir alem olmuş. Evin ayrı köşelerinde koca ekranlı telefonlarıyla yeni muhataplarla meşguller. Elalemin ipe sapa gelmez paylaşımlarının hazzını yaşıyorlar. Adeta aynı çatı altında kavuşamayanların kaderini güncelliyorlar.
Klavyelerin kılavladığı bir yalnızlık çöküyor mekânlarına. Eskiden evli, şimdi ise evden dolayı evli iki kişiden bahsetmek istiyorum.
Birden kapılarının zili çalıyor. Tam beş dakika sonra gelen kişiye kapı 'sen aç ben aç' ikileminden sonra açılıyor.
Evin kızı 'hello' narasıyla eve dalıyor. Evin kızı dememe kanmayın aslında bu üçüncü yabancı. Peki nasıl doğmuş bu kız? Açıklayalım... Kaydıraklı telefonlardan önce gerçekleşen karı-koca muhabbetinin bir mahsulü olarak dünyaya gelmiş. Sonrası malum; yeni çocuklar için elektrikler kesilmiş yani birbirlerinden ceyran alamamış çiftler. Sonrası malum! Mutluluk, kaydıraklı telefonların ekranında aranır olmuş.
Doğarken yerli ama şimdi yabancı saymamız gereken kızın elinde dinlenmeyen telefonu, modellerinin en üstüydü. Böyle olunca, ebeveynlerinin ona göre tarih olmuş kaydıraklılarıyla burun kıvırarak dalga geçiyor. Ve oyalanmadan istikamet 'odam' diyor.
Anne bir klinikte doktor, baba ise bir şirkette cio. Kızları ise ecnebi isimli bir okulda lise okuyor. Okulda ana lisanı değil de meftun olduğu Batı lisanı eğitim dili olarak veriliyor. Hatta yazları gittikleri baba memleketi Borçka Macahel'de akrabası akranlarına okulunun eğitim dili üzeriden kopleksli yorumlar yapıyor. Çağcıllığın adresi olarak o ecnebi yuvasını gösteriyor.
Kaydıraklı telefonlar öylesine kaydırmış ki hayatlarını 'vatan için şehadete kavuşan bir şehit' yazlıktayken Borçka'ya getirildiğinde kendi tanımlarıyla 'sebebi cahillik' olarak açıklanıyor. 'Gelişmiş Batı, bu ilkellikleri çoktan aşmış' şeklinde filozofik bir çıkarım da yapmaktan çekinmiyorlar.
Değerlerden öylesine uzaklaşmışlar ki evlerindeki yalnızlıkları gibi adeta yaşadıklar 'vatan içinde vatansız' kalmışlar. Memleketteki bütün namussuzluğun adresi Batı'yı, uygarlığın merkezi olarak görmeleri kaydıraklı telefonların körleştirici tesirinden olsa gerek.
Kaydıraklı telefon erbaplarına göre küresel bir dünyada modası geçmiş düşüncelerden milliyetçilik şöyle tanımlanıyor; köhnemiş bir illiyet. Dinin tanımı ise 'en az milliyetçilik kadar çağdışı.'
Evet ben böyle düşünen ve düşündüğünü alenen söyleyen bir aile tanıyorum. Aile dedim kusura bakmayın, aile değil gaile demem gerekirdi herhalde.
Bunları elinde kaydıraklı bir rüya, insanlık taslıyorlar güya.