Uluslararası gündem Türkiye’nin Barış Pınarı Harekâtı’na kilitlenmiş durumda. Türkiye, sınırları dışında olsa da aleyhindeki gelişmelere sessiz kalmayıp aktif müdahâlede bulunacak kadar güçlü devlet olduğunu dünyaya bir kez daha gösterdi. Güney sınırında teröristler tarafından bir Kürt devleti yaratılmasına izin vermeyen Türkiye’nin bu haklı tavrı ve savunma refleksi Batılı devletlerde ise tepkiyle karşılandı. Kökü yüzyıllar öncesine giden Türk karşıtlığı siyasî hemen her olayda Batı’da kendisini hissettirmektedir. Bunun belirgin örnekleri tarihî anlamda mevcuttur. Yalnızca birkaçını burada zikrederek günümüzde Batı’nın Türkiye’ye bakışını temellendirmek mümkün olabilecektir.
19. yüzyılın sonlarında Ermeniler kendilerine ait bir devlet kurmak amacıyla Düvel-i Muazzama denilen Batılı büyük devletlerden yardım istemiştir. Uluslararası gündemin dikkatini çekebilmek için Ermeniler 1895 yılında Trabzon, Erzurum, Bitlis, Diyarbakır, Maraş ve bunun gibi daha birçok yerde isyanlar başlatmıştır. Silâh kuşanmış Ermeni terör grupları da Anadolu’nun içlerinde kanlı faaliyetlere girişmişlerdir. Osmanlı bu teröristlere karşı koyup topraklarında Ermeni devleti kurulmasına müsaade etmediğindeyse Batılı siyasîler hemen harekete geçerek kara propagandaya başlamıştır. Dönemin en güçlü devleti İngiltere’nin Türk düşmanlığıyla tanınan başbakanı William Ewart Gladstone İngiliz parlamentosunda Türklerin ayrım yapmadan Ermenileri katlettiğini söyleyerek “Ermenistan’a hizmet insanlığa hizmettir” şeklinde konuşmuştur. İngiliz kamuoyunda Türk karşıtlığı ayyuka çıkmıştır. Dönemin diğer güçlü devleti Fransa’da da durum farklı değildir. Osmanlı padişahı II. Abdülhamid’in Ermenileri kadın-erkek çocuk-yaşlı demeden katlettiği inanışı Fransız toplumuna hâkim olmuştur. Öyle ki Fransız tarihçi Albert Vandal II. Abdülhamid için “Le Sultan Rouge” (Kızıl Sultan) tabirini literatüre sokmuştur. Batı basını da akla hayale gelmez uydurma haberlerle Anadolu’da Hristiyan kanının oluk oluk aktığı yönünde algı oluşturmuştur. İngiltere ve Fransa Osmanlı’yı köşeye sıkıştırmak için siyasî ve ekonomik her türlü yaptırımı uygulamaya koymuştur. Ermeni isyanları uluslararası gündeme sokularak Batı’yı alakadar eden bir konuya dönüştürülmüştür. Buna karşın II. Abdülhamid ise Batı’nın oyunlarının farkında olarak direnmiş ve Osmanlı topraklarında Ermeni devletinin kurulmasına müsaade etmemiştir.
1897 yılında alevlenen Girit Meselesi’nde de Batı’nın tavrı değişmemiştir. Osmanlı egemenliğindeki Girit Adası’nı ele geçirmek isteyen Yunanistan, çetecileri silâhlandırıp adadaki Müslümanları katletmeye başlamıştır. Ayrıca gemilerle adaya gizlice asker ve silâh sevkiyatı yapmıştır. Osmanlı olaya müdahâlede bulunmak istediğinde ise İngiltere ve Fransa bunu engellemiş ve adayı kendi gemileriyle abluka altına alarak Osmanlı’ya giriş izni vermemiştir. Batı kamuoyu da yine siyasîlerin ve basının etkisiyle Türk karşıtı tavrını devam ettirmiştir. Paris’te üniversite öğrencileri Yunanları destekleyen gösteriler yapmıştır. Birçok Batılı genç de Türklere karşı savaşmak için Yunan saflarına dâhil olmuştur. Neticede Osmanlı Devleti uluslararası baskılara daha fazla dayanamayarak Girit’i Yunan hâkimiyetine bırakmaya mecbur kalmıştır. Böylece Batı’nın beslediği Türk karşıtlığı sayesinde Yunanlar kazançlı çıkmıştır.
Bu iki tarihî olay Batı’nın kendi çıkarları doğrultusunda Türk karşıtlığı yaratıp algı yönetimiyle nasıl besleyip kullandığını açıkça göstermektedir. Bugün de aynı durum devam etmektedir. ABD Başkanı Donald Trump’ın teröristlere karşı savaşan Türkiye’ye yaptırım uygulama tehditleri, Fransa, Almanya ve daha birçok Batılı devletin harekâta karşı çıkması, Batı basınında Türk ordusunun Kürt sivilleri öldürdüğü yönünde ortaya atılan asılsız iddialar, kamuoyunda Türklere yönelik nefret ve YPG/PKK saflarında birçok Batılı gencin savaşıyor olması bilinçaltlarına kökleşmiş Türk karşıtlığının dışavurumundan başka bir şey değildir.
Bütün bu algı ve propaganda operasyonlarına karşı Türkiye’nin askerî harekât konusundaki kararlı tavrı dünyaya verilmiş net bir mesajdır: Her ne olursa olsun Batılıların baskılarına boyun eğilmeyecektir. Bu duruş çerçevesinde iç siyasette iktidar-muhalefet ayrımı yoktur, olmamalıdır. Türk milleti bir bütün hâlinde tarihî mirasına sahip çıkmakta, devletinin ve ordusunun yanında bulunmaktadır. Batı’ya verilecek en güzel cevap işte bu kenetlenmeyi sağlamış büyük ve güçlü Türkiye’dir.