3 Mayıs bugüne kadar her yıl Türk milliyetçileri tarafından anılan ve o günün önemini hatırlatan bir olayı ifade etmektedir. 3 Mayıs 1944 tarihinde Ankara’da milliyetçi gençlerin oluşturduğu bini aşkın kişi büyük bir eylem gerçekleştirmiş ve Türk milliyetçiliği adına uyanışı temsil etmiştir.
Nihâl Atsız-Sabahattin Ali arasında Ankara’da görülen davanın ikinci duruşması olan 3 Mayıs tarihinde Türk milliyetçisi lise ve üniversite öğrencileri devlet kademelerinde artan komünist kadrolara ve ülkeyi sarmaya başlayan komünizm propagandasına dikkat çekmek amacıyla bir yürüyüş gerçekleştirilmiştir.
Komünizm Türkçüler için ciddi bir tehditti. Zira tek bağımsız Türk ülkesi olan Türkiye, komünist Sovyet Rusya egemenliğine girerse artık bağımsız Türk tarihi sona erecekti. Türkistan coğrafyasının Sovyet Rusya tahakkümü altındaki siyasî ve kültürel yok oluşu canlı örnekti. Üstelik millî temele dayanan Türkçülüğün aksine komünizm gayri milliliği savunan beynelmilel bir ideolojiydi.
Türkçülerin 3 Mayıs’taki protesto yürüyüşü bir anlamda muhalefetin yansımasını temsil etmiştir. Böyle bir demokrasi işlerliği Tek Parti Dönemi’nin alışık olmadığı vakadır. Çünkü olayın merkezinde gençler vardır ve bunlar ne irticaî isteklerde ne de devlet karşıtı isyanda bulunmaktadır. Üstelik de gösterileri izinsizdir. Yani hükûmetin onayladığı şekilde ve ölçüde konuşmalar, yapılacakların daha önceden yetkililer tarafından belirlendiği sınırda bir gösteri yoktur. Devlet kontrolünde olmadığı için de devlet ekâbirini ürkütmüştür. Zira gösterilerde hükûmet eleştirilmiştir ve eleştiri bu dönemde siyasîlerce pek kabullenebilir bir durum değildi.
Nitekim bu olay özellikle Cumhurbaşkanı İsmet İnönü tarafından tepkiyle karşılanmıştır.
Falih Rıfkı Atay ve Hüseyin Cahit Yalçın başta olmak üzere bazı gazeteciler basında 3 Mayıs olaylarının hükûmeti devirmeye yönelik sivil ihtilal olduğu yorumunu çıkaran yazılar yazmıştır. Bu tür gençlik protestolarına alışkın olmayan devlet ekâbiri tepkilerin artacağı vehmiyle hareket ederek vakanın müsebbipleriyle doğrudan ilgilenmeye başlamıştır.
Bundan sonra her şey çorap söküğü gibi gelmiştir. Sanki devlet kademesinden birileri düğmeye basarak Türkçüler aleyhine süreci başlatmıştır. 19 Mayıs’ta İsmet İnönü’nün emriyle Irkçılık-Turancılık Davası başlatılmış ve birçok Türkçü tutuklanıp yargılanmıştır. Türkçüler komünizm tehdidine dikkat çekmenin karşılığını çok geçmeden “vatan haini” damgasını yiyerek görmüştür. İsmet İnönü’nün Türkçülere yönelik bu sert tavrının altında o sırada Almanya’yı püskürtüp Berlin’e doğru ilerleyen Sovyet Rusya’nın etkisi önemli rol oynamıştır. İsmet İnönü ve çevresi Ruslara şirin gözükmek için milliyetçileri ezdikleri mesajını vermiştir. Çünkü Sovyetlerin ve komünizmin Türkiye’deki en büyük aleyhtarlarının başında Türk milliyetçileri gelmektedir.
Türkçülük ülküsü içerisinde kutsal vatan görülen Turan coğrafyasının büyük kısmı o yıllarda Sovyet hâkimiyeti altında bulunmaktadır. Bu sebeple Sovyetlerin doğal düşmanları Türkçüler olmuştur.
3 Mayıs 1944 tarihi millî şuurun ayaklandığı gündür. Gerçekten de o güne kadar ilmî tartışmalarla neşriyat üzerinden işlenen Türkçülük artık millî bir hareket olarak faaliyete geçmiştir. Türkçülüğün kuvveden fiile çıkışı gibi Türkçüler meydanlara atılmış ve ülkülerini sesli şekilde dile getirmişlerdir. Bu durum Türkçülük için bir dönüm noktasını teşkil etmiştir. O gün Türkçü gençlerin gerçekleştirdiği bu hareket ilerleyen yıllarda Türkçüler tarafından hiç unutulmamış ve her yıldönümünde anılmıştır.
Yıllar geçse de her 3 Mayıs günü Türkçüler 1944 ruhunu tekrardan yaşamayı ve önemini anlamayı görev bilmiştir.