Artık herkes Kanuni Sultan Süleyman’ın Trabzon’da doğduğunu biliyor. 1994 yılında kurulan Muhteşem Kanuni Sultan Süleyman Vakfı'nın o yıldan günümüze kadar yaptığı çalışmalardan bu yana Kanuni Trabzon’la bütünleşti. Muhteşem Kanunî Sultan Süleyman’ı anmak üzere her yıl Trabzon’da programlar yapılmakta.
Bu programlar geleneksel hale getirilerek aynı zamanda tanıtıma da katkı sunuldu.
Son zamanlarda pandemi sürecinde bu kutlamalara ara verildi.
Bu yıl Kanuni Haftası düzenlenmesi için vakıfça önceden planlama yapıldı. Ancak, ülkemizi yasa boğan deprem ve ardından gelen seçim süreci nedeniyle kutlamaların yapılmayacağı belirtildi.
Kanuni Sultan Süleyman 27 Nisan 1495'te babası Yavuz Sultan Selim'in Trabzon Valiliği sırasında doğmuş. Annesi Hafsa Sultan idi...
Ortahisar Mahallesi’nde doğup büyüyen Kanuni, padişah olduğunda bile Trabzon bezinden dokunma içlik giyerdi.
15 yaşına kadar Trabzon'da yaşayıp eğitimini Trabzon'da alan ve kültürel alt yapısını Trabzon'da oluşturan Kanuni, sadece devlet yöneticisi ve kanun yapıcı kimliği ile değil şair yönüyle de tanınır.
Muhibbi mahlası ile yazdığı divanı bulunmakta.
Bir gün Kanuni, Topkapı Sarayı bahçesinde devlet işlerinden uzak bir nefeslik soluklanmak isterken birkaç ağacı karıncaların istila ettiğini, ağaçların da kurumaya yüz tuttuğunu görünce bunun bir çaresinin olması gerektiğini ve ağaç diplerine kireç dökülerek bu sıkıntıdan kurtulunacağını düşünür. Düşünür de karıncalar ne olacak? Ölmelerine rıza gösterecek mi? Şeyhülislam Ebusuud Efendi'ye derdini anlatan bir şiir yazar:
Direht-i ger sarmışsa karınca
Zarar var mı karıncayı kırınca
Direht: Ağaç
Ebusuud Hoca’nın cevabı çok anlamlıdır:
Yarın Hakk'ın divanına varınca
Süleyman’dan hakkın alır karınca
Evet Cihan padişahı da olsan Hakk'ın divanına varınca eğer incitmişsen karıncayı, hesabının sorulacağı inancını taşıyan bir medeniyetin mensupları olarak yaşamak üzere bu topraklardan çıkan Kanuni gibi değerlere sahip çıkmaya devam etmeliyiz.
Trabzon tarihi bir kent.
27 Nisan 1495.
Muhteşem Kanuni Sultan Süleyman Trabzon'da doğdu ve cihan padişahı olarak Osmanlı İmparatorluğunu yönetti.
Fatih Sultan Mehmet Han fethetti,
Yavuz Sultan Selim valilik yaptı.
Kanuni Sultan Süleyman doğdu.
Mustafa Kemal Atatürk üç kez ziyaret etti.
Trabzon tarihe damga vurmuş devlet büyüklerimizin izini taşıyan önemli bir kenttir.
Kanuni Sultan Süleyman’a 528. doğum yıldönümünde rahmetler diliyorum. Kanuni Sultan Süleyman Süleyman'ı doğumunun yılında rahmetle anıyoruz.
RESSAM GENÇAĞA KÜÇÜK: SANAT İNSANIN İÇ DÜNYASININ YANSIMASIDIR
Ortahisar'dayız.
Tarihin izlerinin halen canlılığını koruduğu mahallede...
Kimlerden iz yok ki bu mahallede.
Kaleleri ile iki köprü arasında kurulmuş tarihi kentin, Ortahisar'ın tam da ortasında bir atölye var.
Resim atölyesi.
Gençağa Küçük, elinde fırçası önünde tuvaliyle bu tarihi kenti resmediyor.
Neler yok ki tuvaletinde; Roma'dan kalan bir kale duvarı, David'in Trabzon'un fethine az bir zaman kala Kral Sarayından endişeli bir halde Fatih'i gözetlediği kuleler, Osmanlıdan kalan ilk camilerden Musa Paşa'nın minaresi, Yavuz Sultan Selim'in annesinden hatıra Gülbaharhatun Türbesi, Osmanlının payitaht merkezi, sonrasında Türkiye Cumhuriyeti'nin Hükümet Konağı, fethin sembollerinden Fatih Camii ve sokaklarında 15 yaşına kadar yaşadığı Kanuni Sultan Süleyman'ın izlerinin halen varlığını sürdürdüğü bir mahalle Ortahisar.
Böylesine zengin bir geçmişe sahip mahalleye, tarihe, doğaya fırçası ile dokunan ressam Gençağa Küçük ayrı bir renk katmış.
Kentin beşbin yıllık tarihinin özetini Ortahisar’da bulmak mümkün.
Ve Osmanlı'dan bugüne yönetim merkezinin bulunduğu Ortahisar’da hem tarihin muhteşemliğini hem de doğanın bütün güzelliklerini yaşayarak hissederek tablolarına resmeden Gençağa Küçük, birçok sergide, resim çalıştaylarında eserlerini sanatseverlerle buluşturmuş.
Gençağa Küçük 1961 Trabzon doğumlu.
TRT'den emekli.
Karadeniz Plastik Sanatlar Derneği üyesi.
“Bireyin üç yönünün güçlü olması” gerektiğini belirten Küçük, “İnsani değerleri, zengin manevi değerlerle bezenmiş inanç sahibi, sağlıklı kalmak için doğayla iç içe olmak, moral değerlerinin güçlü olması için de sanatla ilgilenmek insanı kendisi ile barışık yaşatır.” demekte. Gençağa Küçük sanatçıların birer barış elçisi olduklarını, bu yönleri ile dünyayı güzelleştiren, toplum için faydalı anormaller olarak, topluma farklı bakış açısı kazandırdıklarını da belirtmekte.
Resim sanatının duygu ve düşünceleri aktarmada önemli rol oynadığını anlatan ressam Gençağa Küçük, sanat hakkındaki düşüncelerini sorduğumuzda şunları dile getirdi:
“Sanat evrensel bir dile sahiptir. Orda her insan kendinden bir şeyler bulur. Estetik ve duygusal düşüncelerin gelişmesine katkı sağlar. Sanat çoğu zaman farklı dünyaların sesini ortaya çıkartır.
Yine sanat insanın iç dünyasına tedavi edici teskin ve telkini sağlayan bir iletişim aracıdır. Bir nevi, insanın kendisiyle röportajıdır. İç dünyasının yansımasıdır. Biz sanatçılar eserimizi meydana getirip tamamlayınca haz duyarız. Sergilenince heyecanlanırız. Beğenilir, takdir edilince mutlu olur, yeni eserler için enerjimizi arttırırız.”
Gençağa Küçük tabiri caizse halka açık bir ressam. Ortahisar’a doğru tarihi kaldırımlardan Zağnos Köprüsü çıkışı ile ilerlemeye başladığınızda az ilerinizde bir kaç kişinin içi tablo dolu Ressam Gençağa Küçük'ün atölyesini süsleyen tablolarını camekandan izlediklerini görmeniz her zaman mümkündür.
Ressam Küçük, şövalyesinin başında çalışmalarını sürdürürken eksik olmayan dostlarıyla da kültür sanat adına sohbetlerini devam ettirmekten de ayrı bir memnuniyet duymakta. Küçük'ün yurt içi ve yurt dışında koleksiyonerce edinilmiş birçok eseri bulunmakta.
Tarihin merkezinde sanatını icra eden ressam Küçük, yoldan geçen insanların zaman zaman eserleri hakkında bilgi edinmek üzere atölyesine gelip kendisiyle sohbet etmesini de çok önemsediğini belirtmekte.
Trabzon'un önemli bir kültür sanat merkezi olduğunu belirten Gençağa Küçük, sanatçılar olarak kente değer kattıkları inancıyla ayrıca mutlu olduklarını da sözlerine ekledi.
Evet, Trabzon önemli bir kültür sanat merkezi.
Sanatçılarımızın bu anlamda destekleri asla unutulmaz.
Sanatı sevmek kadar sanatçıya destek olmak da önemlidir.
Her şey olur biter.
Yok olur.
Tarihe sanat eserleri tanıklık eder.
Sanatçılarımız kentlerin hafızalarıdır.
İyi ki varlar...
YA OKUMUYORLAR YA DA DUYARSIZLAR
“Mektup yazdım Hasan’a, ha Hasan’a ha sana...” Abdürrahim Karakoç’un bir şiirinin ilk mısraları böyle başlar. Köyünün durumunu anlatan şiirinde Karakoç, insanların duyarsızlıklarını dile getirmeye çalışmış. “Yazdığım bu mektup sanılmasın ki sadece Hasan’adır, ilgili kim varsa dinlesin yanlışı düzeltmek için bir çaba göstersin.” demeye getiriyor. Şimdi durup dururken bu şiirin mısraları nerden geldi aklına diye merak edebilirsiniz... Malum bu sütunlarda her hafta elden geldiğince Trabzon'a dair yazılarımda özellikle şehrin tarihi kimliğini ayakta tutan kültürel varlıklarımızın bugünkü durumlarını yazıp ilgililere koruma konusunda duyarlı davranmalarını hatırlatıyoruz. Olmuyor. İlgilenen bir kurum, muhatap olacak bir yetkili bulamıyoruz. Çok mu zor inceleyip kamuoyunu bilgilendirmek? Bakın bürokrat arkadaşlar, sizin oturduğunuz koltuklarda bu satırların yazarı yıllarca sorumluluk almış eski bir yönetici olarak devletin işleyişini bilenlerdendir. O yüzden üslubumuz da aldığımız devlet adabına uygundur. Diyoruz ki mesela şu tarihi bina neden yıkılmayı bekler, denizi korumak o kadar mı zordur, tarımsal üretim olmazsa olmazımızdır, trafik Trabzon için büyük bir sorundur, tarihi kültürel varlıklarımızı koruyup kollarken etrafını çevreleyen betonlaşmadan uzak duralım, yaylaları mera ve otlakları bitirip villalarla doldurup, sütü yoğurdu marketten alıp yaylalara çıkmayalım, turizm kenti Trabzon için tüm kurumlar üzerine düşeni yapmalı gibi listeyi uzatabiliriz. Evet tüm bunları kamuoyu adına yazarken hatırlatıp çözüm beklerken, zaman zaman okuyucudan da şöyle bir tepki almıyor değiliz: “Tamam yazıyorsunuz da ne oluyor? E haklı okuyucu. Ne bir cevap ne de “Yok arkadaş o iş senin dediğin gibi değil, durum şudur.” bilgilendirilmesi de gelmiyor muhatabından... O zaman ne düşünür okuyucu, demek ki ya yetkililer yerel gazeteleri okumuyor, ya da okuyup dikkate almıyorlar. Her ikisi de inanılmaz üzücü bir durum. Kurumların o basın büroları ne iş yapar diye sorası geliyor insanın? Biz de diyoruz ki Karakoç’tan mülhem “Yazsan ne yazar” Olsun biz yine tarihe not düşelim. Abdurrahim Karakoç’un dediği gibi yazalım da “Ha Hasan’a ha sana” Karamanlı Kani'nin şu meşhur beyitiyle bitirelim sözümüzü ve diyelim ki bu şehir hepimizin. Ona karşı vefalı olmalıyız. Bu kent öyle yaşanılır, işimiz bitince terkedilip gidilecek bir yer değil. Hatıralara sahip çıkmak herkesin görevi olmalı...
“Güle gûş ettiremez yok yere bülbül inler,
Varak-ı mihr ü vefâyı kim okur kim dinler.”
“Zavallı bülbülün sesini işittiremeden boşu boşuna gül için feryâd etmesi gibi; dostluk ve vefâ sayfasını da ne okuyan var, ne dinleyen.”
Şehre dost olanlar ses versin, bülbülün feryadını işitsin artık işitmesi gerekenler...
Ya okumuyorlar ya da duyarsızlar sorumluluk sahipleri... İki durum da üzücü iki anlayış da gelecek adına ürkütücü...
Ne diyelim biz mektup yazmaya devam edelim...
“Ha Hasan'a, ha sana...”